28 Ekim 2015 Çarşamba

Şirket Yöneticileri ve Muhasebecilerine Uyarılar

1. Şirketiniz 2016 Yılına Hazır mı?

Şirketiniz, yasal düzenlemeler uyarınca 2016 yılı başında kimi yükümlülüklerin muhatabı olabilecektir. Bu yazımızın ilk bölümünde 2016 yılı başından itibaren şirketlerin muhatap olabileceği yükümlülükleri ele aldık.

a.2016 Yılı Başından İtibaren Bağımsız Denetime Tabi Olabilirsiniz!

Türk Ticaret Kanunu uyarınca, limited ve anonim şirketler bağımsız denetime tabidir. Ancak denetime tabi olacak şirketler Bakanlar Kurulunca belirlenmektedir.

01.02.2015 Tarih ve 29254 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2014/7149 sayılı Karar uyarınca tek başına veya bağlı ortaklıkları ve iştirakleriyle birlikte aşağıdaki üç ölçütten en az ikisini sağlayan şirketler, bağımsız denetime tabidir:

Aktif toplamı ellimilyon ve üstü Türk Lirası

Yıllık net satış hasılatı yüzmilyon ve üstü Türk Lirası

Çalışan sayısı ikiyüz ve üstü.

Karar 01.01.2015 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Şirketler, bu Kararda belirtilen üç ölçütten en az ikisinin sınırlarını art arda iki hesap döneminde aşmaları durumunda müteakip hesap döneminden itibaren bağımsız denetime tabi olur.

b. Vergi Dairelerinin Tebligatlarını 01.01.2016 Tarihinden İtibaren Elektronik Ortamda Almak Zorundasınız!

456 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tebliği gereken evraka ilişkin tebligatın elektronik ortamda yapılmasının sağlanması amacıyla düzenlemeler yapılmıştır.

Tebliği gereken elektronik imzalı evrak, elektronik tebligat sistemi kullanılmak suretiyle muhatabın elektronik tebligat adresine tebliğ edilebilecektir.

Tebliğ ile tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirilen ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılabilecek olanlar aşağıda belirtilmiştir.

a) Kurumlar vergisi mükellefleri

b) Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar (Kazançları basit usulde tespit edilenlerle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler hariç)

c) İsteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenler

Elektronik tebligat sistemini kullanmak zorunda olan kurumlar vergisi mükelleflerinin, 01.01.2016 tarihine kadar örneği Tebliğ ekinde yer alan "Elektronik Tebligat Talep Bildirimi (Şirketler ve Diğer Tüzel Kişiler İçin)"ni (EK:1) kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine vermeleri gerekmektedir. Bu mükellefler, söz konusu bildirimi kanuni temsilcileri veya elektronik tebligat sistemi ile ilgili işlemleri yapmaya yönelik özel yetki içeren noterde verilmiş vekâletnameyle yetkili kılınan kişiler aracılığıyla bizzat teslim edeceklerdir.

Vergi Usul Kanununun 107/A maddesi gereğince, elektronik imzalı tebliğ evrakı, muhatabın elektronik ortamdaki adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda tebliğ edilmiş sayılacaktır.

Elektronik tebligat sistemine internet vergi dairesi üzerinden erişilecektir. İnternet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresine sahip olan gerçek ve tüzel kişiler şifreleriyle elektronik tebligat adreslerine ulaşacaklardır.

c-01.01.2016 Tarihinden İtibaren e-Arşiv Yükümlüsü Olabilirsiniz!

433 Seri Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yürürlüğe giren e-Arşiv Uygulaması, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen standartlara uygun olarak faturanın elektronik ortamda oluşturulması, elektronik ortamda muhafazası, ibrazı ve raporlamasını kapsayan bir uygulamadır.

e-Arşiv Uygulamasından yararlanmak isteyen mükelleflerin, öncelikle e-fatura uygulamasına kayıtlı olmaları gerekmektedir.

İnternet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan ve 2014 yılı gelir tablosu brüt satış hasılatı tutarı 5 milyon lira ve üzerinde olan mükellefler, en geç 01.01.2016 tarihine kadar e-Arşiv Uygulamasına geçmek zorundadır.

d-01.01.2016 Tarihinden İtibaren e-Defter ve E-Fatura Yükümlüsü Olabilirsiniz!

2014 yılı brüt satış hasılatı 10 milyon TL ve üzerinde olan mükellefler 1/1/2016 tarihinden itibaren, bu koşulu 2015 veya müteakip hesap dönemlerinde sağlayan mükellefler ise ilgili hesap dönemine ilişkin gelir/kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihi takip eden hesap döneminin başından itibaren elektronik fatura ve elektronik defter uygulamasına geçmek zorundadır.

2.Sözleşmeleri Düzenlerken Damga Vergilerini Önemseyiniz!

Damga vergisi, önceleri pek önemsenmeyen bir vergi görünümünde iken aşağıdaki sebeplerden dolayı bugün önemli bir vergi haline gelmiştir.
Şirket kârlılıklarındaki azalma,
Günümüzde sözleşmesiz iş yapmanın neredeyse mümkün olmaması,
Son yıllarda nispi damga vergisindeki artışlar.

Son yıllarda şirket ciroları artarken, artan rekabet sebebiyle kârlılıklardaki düşüş göze çarpmaktadır. Bunun yanında belli iş kolları neredeyse tüm işlerini sözleşmeye bağlı olarak yapmak durumundadırlar. Ayrıca işin gerekleri dışında, artan sözleşme kültürü de sözleşmesiz iş yapmayı günümüzde neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Yine damga vergisindeki artışlar da önemli düzeyde olmuştur. Örneğin sözleşmeler üzerinden alınan damga vergisi oranları son 3-4 yıl içinde binde 7,5 'den, önce yüzde 10'luk artış, ardından %15'lik artış ile bugün yaklaşık yüzde 1'e (binde 9,48) ulaşmıştır. Günümüzde sözleşme ile iş yapmanın artması sebebiyle, kağıtlar üzerinden alınan ve önceleri önemsenmeyen damga vergisi kimi sektörlerde kazanç üzerinden alınan vergiden önemli hale gelmiştir.

Unutulmamalıdır ki ne kadar çok sözleşme nüshası düzenlenirse o kadar çok damga vergisi ödenir. İkinci "nüsha" yerine "suret" düzenleyerek vergi planlaması yapılması önemlidir. Yine sözleşmelere konan cezai şart, teminat, sigorta tutarları ve kefaletler damga vergisi tutarını etkilemektedir.

3. "Satıp Geri Kiralama" (Sale and Leaseback) İşlemi İle Hem Finansman Temin Edebilirsiniz Hem de Defter Kayıtlarında Gayrimenkullerinizin Değerini Güncel Hale Getirebilirsiniz!

Birkaç yıl öncesine kadar finansal kiralama işlemi, edinilmesi düşünülen bir varlığın finansmanı amacıyla kullanılmakta idi. Ancak 6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu uyarınca finansal kiralama sözleşmesinin tanımı değişmiştir. 13.12.2012 Tarihinde yürürlüğe giren bu Kanunun 18. maddesi uyarınca finansal kiralama sözleşmesi; "kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü bir kişiden veya bizzat kiracıdan satın aldığı veya başka suretle temin ettiği veya daha önce mülkiyetine geçirmiş bulunduğu bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımlamaya göre kiracı elindeki varlığı finansal kiralama şirketine satıp, tekrar finansal kiralama şirketinden aynı varlığı kiralayabilecektir. Bu durumda finansal kiralama şirketine satış yapan ve kiracı aynı işletme olacaktır. Böylece kiracı elindeki mevcut bir varlık ile finansman temin etmiş olacaktır. Dolayısıyla finansal kiralamanın amacı varlık için finansmanın ötesine geçerek, varlığı kullanarak finansmanı da içine almıştır.

Vergi yasalarında yapılan değişikliklerle yalnızca gayrimenkuller için "satıp geri kiralama" işlemi özendirilmiştir.

Uygulamayı örnekle şu şekilde özetleyebiliriz:
A Şirketi aktifindeki gayrimenkulü finansal kiralama şirketine satar ve parasını alır (Satış ve finansman aşaması). Bu aşamada satışta cüzi bir harç ödenecektir. Satışta KDV ve satış kazancında kurumlar vergisi istisnası uygulanacaktır.
Finansal kiralama şirketi bu gayrimenkulü, A Şirketine finansal kiralama sözleşmesi ile kiralar (geri kiralama aşaması). Bu aşamada kiralama KDV'den istisna tutulmuştur.
Kira süresince finansal kiralama bedeli A Şirketi tarafından ödenir (kiranın ödenmesi).
Finansal kiralama sözleşmesinin sonunda A Şirketi, gayrimenkulü tekrar finansal kiralama şirketinden satın alır (mülkiyete tekrar alma aşaması). Bu aşamada harç, finansal kiralama şirketinin satışında kurumlar vergisi ve KDV istisnası da uygulanacaktır.

Söz konusu işlemlere uygulanan vergisel özendirmelerin yasal düzenlemeleri kısaca aşağıda belirtilmiştir.

Kurumlar Vergisi Kanunu madde 5/1-e: Gayrimenkullerin geri kiralama amacıyla ve sözleşme sonunda geri alınması şartıyla, finansal kiralama şirketlerine satışı ve finansal kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için %100 oranında kurumlar vergisi istisnası öngörülmüştür. Taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır. Yine maddede istisna için kimi başka şartlar da öngörülmüştür.

KDV Kanunu madde 17/4-y : Finansal kiralama şirketlerince bizzat kiracıdan satın alınıp geriye kiralanan taşınmazlara uygulanmak üzere ve kiralamaya konu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşulu ile kiralanmaya konu taşınmazların kiralayana satılması, satan kişilere kiralanması ve devri vergiden istisnadır.

6361 Sayılı Kanunun 37/2. Maddesi: Satıp geri kiralama yöntemi ile yapılan kiralama sözleşmeleri kapsamında kiralanan taşınmazların sözleşme süresi sonunda kiracı adına tapuya tescili tapu harcından müstesnadır.

492 sayılı Harçlar Kanununun Tapu ve Kadastro işlemlerinden alınacak harçlar başlıklı (4) sayılı tarifesinin "I-Tapu işlemleri" bölümünün yirminci fıkrasının g bendi: Satıp geri kiralama yöntemi ile gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden binde 4,55 oranında harç alınır.

4.Yatırımlarınız İçin Yatırım Teşvik Belgesi Almanız Halinde Yatırımınızın Bir Kısmını Kurumlar Vergisini Az Ödemek Suretiyle Devlet Karşılayabilir!

Yatırım teşvik belgesi, önemli özendirme araçları içerebilmektedir. Bunlar KDV istisnası, KDV iadesi, gümrük vergisi muafiyeti, ücretliler için ödenecek gelir vergisinde destek, SGK desteği, yatırım için alınan kredinin faizinde destek, yatırım yeri tahsisi ve nihayet konumuz olan indirimli kurumlar vergisidir.

Teşvik belgesine bağlanan yatırımlar; yatırım yeri, tutarı, sektörü ve niteliğine göre desteklerin hepsi ya da bir kısmından faydalanırlar. İndirimli kurumlar vergisi desteğinden yararlanabilecek bir yatırım harcamasında teşvik belgesinde yatırıma katkı oranı yazılır. Örneğin bu oran %40 ise, Devlet size yatırımın %40'ı kadar katkı sağlayacaktır. Bu katkı ise kurumlar vergisini az ödeyerek gerçekleşmektedir. İndirimli kurumlar vergisi için ise yine teşvik belgesinde yazılı indirim oranı uygulanır.

Arazi-arsa, royalti, yedek parça ve amortismana tabi olmayan diğer harcamalar bu kapsamda desteklenmemektedir.

5.Vergi Müfettişlerinin İstekleri Karşısında Mükellef Haklarında Gelişmeler!

Vergi Usul Kanununun 148. maddesinde kamu idare ve müesseseleri, mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan diğer gerçek ve tüzel kişilerin, Maliye Bakanlığı'nın veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermek zorunda oldukları hükmü yer almaktadır.

Bilgi verme ödevinin yerine getirilmemesi, Vergi Usul Kanununun mükerrer 355. Maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezasını gerektirmektedir.

Son zamanlarda vergi incelemelerinde mükelleflerden tutmak, düzenlemek, muhafaza etmek zorunda olduğu defter ve belgeler dışında, aslında vergi müfettişlerinin defter ve belge üzerinden inceleme ile oluşturması gereken listeler, tablolar, hesaplamalar istenmektedir. Bu istekler muhasebe departmanlarında aşırı iş yükü oluşturmaktadır. Kimi zaman da mükellef bu belgelerle suçlu duruma düşmektedir. Bu istekler karşısında, mükellef haklarına ilişkin kimi hüküm ve gelişmelere aşağıda yer verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesi uyarınca hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddesinde belirtilen "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." ifadesi diğer bir deyişle masumiyet karinesi kapsamında değerlendirmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, J.B./İsviçre ve Chambaz/İsviçre kararlarında; vergi incelemesinde, bilgi isteme taleplerine cevap vermeyen mükellefe kesilen para cezaları, "hiç kimsenin kendisini suçlayan delil göstermeye zorlanamayacağı" ilkesinin ihlali olarak kabul edilmiştir. (Kocaer Şenol, Vergi Müfettişine Hangi Belge ve Bilgileri Verme(me)liyiz?, Vergi Dünyası Dergisi, Ağustos 2015, sayfa:47)

6.Vergi İncelemesine İlişkin Tutanağı İmzalarken Dikkat Edin!

Uygulamada vergi incelemesi esnasında düzenlenen ve inceleme elemanı tarafından kaleme alınan (sadece defter, kayıt ve belgelerdeki hususların yazılı olmadığı-incelemeye konu olayla ilgili mükellef beyanını da içeren) tutanakların mükellefler tarafından iyice okunmaksızın ve gerektiği hallerde dahi itiraz edilmeksizin imzalandığı görülmektedir.

Bugüne kadar verilmiş birçok yargı kararında, vergi inceleme tutanaklarındaki ifadelerin tarhiyat dayanağı (delil) olarak kabul edilebileceği açıkça ifade edilmiştir.

Tabi burada bir hususu da belirtmekte fayda var. Tutanaklarda yer alan ifadelerin aksi (hatalı, yanlış olduğu vb.) Vergi Usul Kanununa uygun delillerle ispat edilebilirse tutanaktaki ifadelerin bir hükmünün kalmayacağı açıktır.

Mükelleflerin zor duruma düşmemeleri için aşağıdaki hususlara dikkat etmeleri uygun olur.

-Tutanakların imzalanması için yapılan davete meslek mensubu (SMMM ya da YMM) ile birlikte gidilmesinde fayda vardır.

-Öncelikle tutanaklar mükellef tarafından iyice okunmalı, mükellefin kendi ifadesi olmayan ya da mükellefin beyanını farklı ifade eden cümlelerin tutanaktan çıkartılması istenmelidir. İfadelerin tam ve anlaşılabilir şekilde tutanakta yer alması sağlanmalıdır.

-Tutanaktaki hususlara itiraz var ise bu durumda itirazlar tutanağa geçirilmelidir. Ancak defter ve belgelerdeki bilgilerin aynen yazıldığı tutanaklara itirazın olamayacağı açıktır.

-Tutanak düzenlendikten sonra bir nüsha alınması da unutulmamalıdır.

7.Gizlenmiş Giderleriniz İçin Fon Oluşturun!

İşçiler çalışırken, aldıkları ücret dışında, çoğu zaman mali tablolara yansıtılmayan ve bu anlamda gizlenen kimi giderleri de biriktirmektedirler. Bu giderler işçinin sözleşmesi fesh olduğunda karşımıza çıkmaktadır. Bunların başlıcaları kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve kullanılmamış izin ücretleridir.

Tazminatlar işverenin kusuru sonucu ya da işçinin yasalarda gösterilen haklı gerekçeleri (evlilik, askerlik, emeklilik gibi) ile iş sözleşmesinin feshinde doğmaktadır. Ancak günümüzde kendi isteğiyle çıkan ve aslında hiçbir tazminata da hak kazanmayan işçilerin dahi sonradan tazminat için şikayet ve dava yoluna gittikleri görülmektedir.

Mal ve hizmet fiyatları belirlenirken bu yükümlülükler de göz önüne alınmalıdır. Yıllık karlardan da bu yükümlülükler için karşılık ayrılması önem arz etmektedir. Yine yıllık ücretli izinlerin, planlı bir şekilde kullandırılması, işçilerin izin haklarının biriktirilmemesi bu açıdan önem arz etmektedir.

8.Yurtdışındaki Ortağınızdan Borç Alırken Dikkat Edin!

Yurt dışı ortaktan borç alınıp, döviz banka hesabına geldiğinde;

-Gelen para banka tarafından bozdurularak TL kullandırılır. Şirketin parayı döviz olarak kullanımı gerekiyorsa tekrar döviz alınarak alım-satım farkı dolayısıyla işlem maliyetine katlanılır.

-Banka tarafından sözleşme istenir, ana para üzerinden binde 9,48 oranında damga vergisi ödenir.

-Ana para ve faiz üzerinden vadeye göre yüzde 3'e varan oranda banka tarafından KKDF kesilir.

Yine yukarıdaki yükümlülükler dışında;

-Eğer borç örtülü sermaye kapsamına giriyorsa, örtülü sermaye sayılan borca ilişkin borçlanma maliyetlerinin kurumlar vergisine esas kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmemesi ve faiz ödemelerinin kar payı olarak değerlendirilerek %15 oranında (çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları tevkifatı etkileyebilmektedir) kar dağıtımı stopajı yapılması,

-Borcun örtülü sermaye kapsamına girmeyen kısmı ile ilgili olarak, faiz ödemelerinden %10 oranında (çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları tevkifatı etkiyebilmektedir) kurumlar vergisi tevkifatı yapılması,

-Brüt faiz ödemeleri üzerinden sorumlu sıfatı ile KDV hesaplanması gerekir.

(Bu konuda ayrıntılı bilgi için: http://www.alomaliye.com/2015/10/13/sirketiniz-yurt-disindaki-ortagindan-borc-mu-alacak-bir-daha-dusunun/)

9.Anonim Şirketler Hisse Senedinizi Bastırmayı İhmal Etmeyin!

– Gerçek kişilerce iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen kazançlar gelir vergisinden istisnadır. Bu istisna için hisse senedinin basılı olması gerekir.

-Hisse senedi basılı değilse, hisse satışı sözleşme ile olabilmektedir. Bu durumda sözleşme için damga vergisi hesaplanmaktadır. Ancak basılı hisse senetlerinin devri nama yazılıda ciro, hamiline yazılıda teslim ile olduğundan damga vergisi doğmamaktadır.

10.Ödemesi Yapılmadığı Sürece Geçici ve Kurumlar Vergisi Matrahından Düşülemeyecek Giderler (KKEG)!

Kurumlar vergisine esas kazancın tespitinde giderlerin karşılığının ödenmesi esas değildir. Tahakkuk etmesi esastır. Ancak bunun istisnaları da bulunmaktadır. Bu istisnai durumlar aşağıda belirtilmiştir.

-İşçilerin sigorta primleri

-İşten çıkan işçinin kıdem tazminatı (kıdem tazminatı karşılıklarının ödenmediği için KKEG niteliğinde olduğu malumdur.)

– İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenmesi taahhüt edildiği halde ödenmeyen katkı payları

-İşle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenmesi gerekirken ödenmeyen zarar, ziyan ve tazminatlar

–İşverenlerce, Sendikalar Kanunu hükümlerine göre sendikalara ödenmesi gereken aidatlar

Bu tutarlar tahakkuk ettikleri dönemde, muhasebenin temel kavramlarından dönemsellik kavramı uyarınca gelir tablosuna gider olarak yansır ve geçici vergi ile kurumlar vergisi beyannamesinde ödenmediklerinden dolayı kanunen kabul edilmeyen gider olarak beyan edilir. Ödendiği dönemde ise, eğer tahakkuk ettiği hesap dönemi geçmediyse kanunen kabul edilmeyen giderlerden çıkarılır. Sonraki hesap döneminde ödendi ise, ödenen tutarlar geçici vergi ve kurumlar vergisi beyannamesine indirim olarak yansıtılır.

11.Çek Kanununa Göre Şirket Ortakları ve Yöneticilerinin Çek Hesapları Şirkete Ait Kabul Edilebilir ve Bu Hesaplar Gelir İdaresi Başkanlığına Bildirilebilir!

Çek Kanununun 4/2. maddesi uyarınca tacir tüzel kişi veya onun faaliyetleri ile ilişkilendirilmek kaydıyla, tüzel kişinin gerçek kişi ortakları, ortakların ilgili bulunduğu veya tüzel kişinin veya ortaklarının etkisi altında bulundurduğu gerçek kişiler ile tüzel kişinin yönetim organında görev alan veya temsilcisi sıfatını taşıyan gerçek kişiler adına açılmış olan çek hesapları, tacir tüzel kişiye ait kabul edilir.

Düzenlemenin kayıtdışılıkla mücadele amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. Nitekim yasal düzenleme uyarınca söz konusu ilişkinin varlığına yönelik emarelerin bulunması hâlinde, hesabın bulunduğu banka şubesi durumu Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilecektir.

12. Nakit Sermaye Artıran Şirketler İçin Vergi İndirimi Avantajı Getirildi!

Bilindiği gibi şirketler, finansman ihtiyaçlarını özkaynak (sermaye, dağıtılmamış karlar vb.) ile karşılayabildikleri gibi yabancı kaynak (krediler, tedarikçilere borçlar vb.) ile de karşılayabilmektedirler. Yabancı kaynakla finansman halinde, borçlanma maliyetlerinin vergi matrahından düşülmesi yabancı kaynakla finansmana avantaj sağlamaktadır. Ülke ekonomileri açısından şirketlerin özkaynakla büyümeleri her zaman istenen bir durumdur. Şöyle ki kırılgan ekonomilerde finansman yapısı borç ağırlıklı olan işletmeler, kriz dönemlerinde krizin derinleşmesine sebebiyet vermektedirler. Bu sebeple nakit sermaye artışında da vergi matrahından düşülmek üzere indirim ihdas edilerek, yabancı kaynakla borçlanmanın avantajı kısmen giderilmeye çalışılmıştır.

07.04.2015 Tarih ve 29319 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6637 Sayılı Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrasına eklenen "ı" bendi uyarınca nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50'si kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından indirilebilecektir.

Yasal düzenlemede Bakanlar Kurulu, "%50" oranını farklı uygulatmaya yetkili kılınmıştır.

30.06.2015 Tarih ve 29402 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2015/7910 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yukarıdaki %50'lik oran sermaye artırım amacına ve şirket yapılarına göre farklı şekillerde yeniden belirlenmiştir.

13. KDV İadesi İsterken Hesaplamada Dikkat Edilmesi Gereken Önemli Husus!

Öteden beri KDV iadesi taleplerinde iadesi istenen alımın KDV tutarı ile iade istendiği aydaki devreden KDV tutarı karşılaştırılmakta, iadeye konu alımın KDV tutarı devreden KDV tutarını geçmeyecek şekilde iade alınabilmekteydi.

Ancak KDV Genel Uygulama Tebliği ile bu uygulama değiştirilmiştir. Tebliğden sonra alımın KDV'si, alımın yapıldığı dönemden iadenin istenileceği döneme kadar devreden KDV ile karşılaştırmaktadır. Eğer bu süreçte KDV ödemesi çıktı ise iade istenemeyecektir. Ya da bu süreçte devreden KDV, iadesi istenen alımın KDV tutarının altına düştü ise en düşük devreden KDV tutarı iade istenecek KDV tutarı olarak dikkate alınacaktır. Emrah Aygül

Kaynak: http://www.alomaliye.com/2015/10/23/sirket-yoneticileri-ve-muhasebecilerine-mevzuattan-kimi-notlar-


Emrah AYGÜL

Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
emrahaygul@yahoo.com



Birden çok iş yerinde çalışanlar ne kadar emekli maaşı alır?



Birden çok iş yerinde çalışanlar ne kadar emekli maaşı alır?


Birçok çalışanın eksik veya hatalı bilgi sahibi olduğu bir konu olan aynı anda birden fazla iş yerinde çalışmak yasal olarak mümkündür. Yani sizi birden fazla iş yerinde SSK'ya bildirebilirler, bu konuda herhangi bir yasak söz konusu değildir. Fakat bazen fiili imkansızlık nedeniyle bu şekilde SSK'ya yapılan bildirimler sahtecilik nedeniyle iptal edilebilmektedir. Mesela, bir iş yeri Kars'ta diğer iş yeri İstanbul'da ise bu kişinin aynı anda iki ilde birden olması fiilen imkânsızdır.


GÜNLER TOPLANMAZ

Gerek eski 506 sayılı Kanun (veya yeni 5510 sayılı Kanun) "Günlük kazanç sınırları" başlıklı 78'inci maddesinin son fıkrasına göre, "...Aynı zamanda birden fazla işverenin işinde çalışan sigortalıların ücretlerinden kesilen primler, bu madde uyarınca tespit edilen üst sınır üzerinden hesaplanacak miktarı aşarsa, fark, sigortalının müracaatı üzerine hissesi oranında kendisine geri verilir" demektedir. Hâlen geçerli olan aylık üst sınırı ise 8 bin 277 lira olup aynı ay içinde bildirilen kazançlarınızın toplamı üst sınır rakamından çok ise sigorta priminin işçi payı SSK tarafından kendisine geri verilir. Birden çok iş yerinde SSK'ya bildirilen kazançlar toplanır ama günler toplanmaz yani her bir iş yeri 30'ar gün aylık çalışma günü bildirince o ay 30'dan fazla o yıl da 360'dan fazla sayılamaz.


Emekli aylığının hesaplanmasında sigortalı için SSK'ya bildirilen kazançların büyük önemi vardır ve çalışırken aldığı ücretlere göre emekli olduğunda alacağı emekli aylığı belli edilir. Bu nedenle de birden fazla iş yerinden SSK'ya bildirilen bir kişi için hesaplanacak emekli aylığı diğerlerine göre daha fazla olacaktır.

İŞ YERİ HEKİMİ MAAŞI ÜZERİNDEN KIDEM TAZMİNATI ALIR

Sayın Tezel, ihaleyle aldığımız işimiz sona erdi. İş yerimizdeki tüm işçilerimizi ve beraberinde iş yeri hekimini de iş bitimi nedeniyle işten çıkarıyoruz. Belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştıkları için bir yılını dolduranlara kıdem tazminatı ödeyeceğiz. İş bitimi 31.08.2015'dir.


13.06.2009'da iş yeri hekimi ile sözleşme yaptık ve haftada iki gün 16:30-18:00 arası iş yerine gelmekteydi. Bu süre içinde fiili çalışması haftada iki gün ve günde 1.5 saattir. Aylık brüt ücreti ise 3.989.89 liradır. Ben şimdi iş yeri hekiminin hizmet süresinin bir yılı doldurduğuna bakıp, kıdem tazminatını fiili çalışmasına göre mi ödeyeceğim? (Mustafa C.)


Mustafa Bey, iş yeri hekiminiz ayda 30 günden az çalışmaktadır ve aylık ücretini de buna göre almaktadır. Yani iş yeri hekiminiz tam süre ile ayda 30 gün günde 7.5 saat çalışsaydı alacağı ücreti şimdiki ücretinden epey fazla olacaktı.


BRÜT ÜCRETİ DİKKATİ ALIN

Tabi ki kıdem tazminatını da öderken siz bu yüksek ücrete göre kıdem tazminatı ödeyecektiniz. İşte bu nedenle iş yeri hekiminize aylık brüt ücreti olan 3.989.89 lira dikkate alınarak ödenmelidir. Kaç günlük çalışma süresinin olduğu önemli değildir. Yani ayda kaç gün gelmişse gelmiş önemi olmaksızın her ay ödediğiniz rakam ile çalışma yılını çarparak hesaplama yapacaksınız.


Konuyla ilgili olarak Yargıtay 9'uncu Hukuk Dairesi'nin 2004/9961 esas ve 2004/ 27728 karar ve 13.12.2004 günlü kararına göre; "Davacı iş yeri hekimi olup, hizmet sözleşmesine göre haftada beş gün yaklaşık iki saatten ayda toplam 41 saat çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde çalışma, kısmi süreli çalışmadır. Kısmi süreli çalışma hallerinde, kıdem tazminatı hesabında davacıya kısmi süreli çalışma karşılığı olarak ödenen aylık ücreti dikkate alınmalıdır. Buna karşın mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; aylık ücreti, kısmi süreli çalışma esasına göre azaltılarak kıdem tazminatı hesabı yapılmıştır. Karar bu yönüyle hatalıdır (4857 s. İş K. m. 9, 13) (1475 s. İş K. m. 14)." Ali Tezel



http://www.millet.com.tr/birden-cok-is-yerinde-calisanlar-ne-kadar-emekli-maasi-alir-yazisi-1275883


Bedelsiz Hisse Senedi gelir yazılır mı?

Bedelsiz Hisse Senedi gelir yazılır mı?


İştiraklerdeki her türlü iç kaynak (sermaye yedeği veya kâr yedeği) kullanılmak suretiyle yapılan sermaye artışları sonucunda bedelsiz olarak iktisap edilen hisselerin itibari değerleri üzerinden muhasebeleştirilmesi; ancak bu muhasebe kaydının alacak tarafında gelir hesabı değil, sermaye yedeği hesabının kullanılması gerektiği görüşündeyiz.


Bu konuda tabii ki farklı görüşler de olabilecektir. Diğer taraftan UFRS'de de konu hakkında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.

Mevcut tebliğ düzenlemesinde iştirakin sermaye yedeklerinden sermaye artışı yapması durumunda elde edilen bedelsiz hisselerin muhasebeleştirilemeyeceği düzenlemesi yer almaktadır.

Buna rağmen kayıt yapılması halinde, sonradan bu hisselerin satılması durumunda satış kazancı düşük tespit edilecektir.

Örneğin: 10.000 TL bedelli iştirak payı 20.000 TL'ye satılırsa satış kazancı 10.000 TL'dir. Bu iştirakin sermaye yedeklerinden sermaye artışı yapması sonucu elde edilen nominal değeri 5.000 TL tutarındaki bedelsiz hisse muhasebeleştirildikten sonra bu hisse aynı bedelle satılırsa satış kazancı 5.000 TL olacaktır.

İşte böyle bir durumun vergi incelemesinde tespiti halinde "kazancın tebliğ hükümlerine aykırı bir muhasebe kaydı yaratılmış olması suretiyle eksik tespit edilmiş olması iddiası" ile eleştirilmesi de söz konusu olabilir.

Bununla birlikte, Maliye Bakanlığı bilfiil kendisi bu kapsamda olmak üzere haksızlık yaratmıştır diyebiliriz. Çünkü bir mükellef kâr yedekleri kaynaklı sermaye artışı sonucunda elde ettiği bedelsiz payların nominal değerleri toplamı kadar iştirak hesabında maliyet artırımı yapabilecek ve satış kazancını daha düşük tespit edebilecek, ancak sermaye yedekleri kaynaklı sermaye artışı sonucunda bedelsiz pay elde eden bir mükellef böyle bir kayıt yaratamayacak ve aynı bedeldeki iştirak payını yine aynı bedelden satarsa diğer mükellefe göre daha fazla kazanç yazmak zorunda kalacaktır.

Herhangi bir bedel ödenmeden elde edilen bedelsiz hisselerin gelir yazılması şirketin gelir tablosunda ticari kazancını arttırıcı bir etki doğuracağından, bu tutarların şirketten dağıtılması sonucu da oluşacaktır ki; bu durumda şirket nakden elde etmediği bir gelirini fiilen dağıtmak suretiyle nakit kaynaklarını azaltacaktır.

Bu nedenle tebliğde yer verilen, iştirakin kâr yedeklerinden gerçekleştirdiği sermaye artışı sonucu elde edilen bedelsiz hisselerin gelir yazılması ancak bu gelirin iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilerek vergiye tabi kazanca dahil edilmemesi yaklaşımını da doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz.

Konu ile ilgili özelgelerde yasal gerekçe ve bunlara bağlı değerlendirmelerin, gerek ilgili yasa maddelerine gerekse ilgili tebliğ düzenlemesine uygun olmadığı kanaatindeyiz. Özelge metinlerde herhangi bir özel açıklama yapılmadan, genel mevzuat metinlerinden hareketle bedelsiz devralınan hisselerin gelir yazılması gerektiği açıkladığından, bu yaklaşımın diğer bedelsiz hisse edinimlerinde de (örneğin: iştiraklerin iç kaynaklardan sermaye artırımı yapması sonucu bedelsiz pay edinilmesi durumunda da) geçerli olabileceğine dair kanaat yaratılmıştır düşüncesindeyiz.

Şirketlerin iştiraklerinden elde ettikleri bedelsiz paylar ile daha önce aralarında hiçbir ilişki olmayan bir şirketin hisselerini ilk defa ve bedelsiz olarak elde etmeleri durumunda yapılması gereken muhasebe kayıtları ile bu işlemlerin vergi mevzuatımız kapsamında ne şekilde değerlendirilmesi gerektiğine dair tebliğ düzeyinde özel bir düzenleme yapılmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz.

Bu süre zarfında, yazımızda yer verdiğimiz özelgeler sonrasında herhangi bir şekilde bedelsiz hisse elde edecek şirketlerin muhasebe kayıtları ile vergi beyanlarında dikkat etmeleri gereken hususlar konusunda mali danışmanları ile birlikte hareket etmeleri, gerekirse özelge talep etmeleri tavsiyemizdir.


Güray ÖĞREDİK/Lebib Yalkın Yayımları



Önce Eğitip Sonra Çalıştıran Patrona Muafiyet Müjdesi

Önce Eğitip Sonra Çalıştıran Patrona Muafiyet Müjdesi


İşsizlere mesleki eğitim verenler, bu kişileri istihdam ederlerse imalatta 42 ay, diğer sektörlerde 30 ay sigorta işveren payını ödemeyecekler.


Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı teşvikle birlikte dikkat çeken İşbaşı Eğitim Programı, işsizlik konusunda Türkiye'nin can simidi olacak gibi görünüyor. İşbaşı Eğitim Programı'nın çok temel bir mantığı bulunuyor. İşi doğrudan işbaşında öğrenen kursiyerler hem mesleki beceri elde ediyorlar, hem de tecrübesizlikten kurtuluyorlar.

KAÇ KURSİYER ALINIR?

İşverenler İŞKUR'a başvurarak işyerinde çalıştırdıkları işçi sayısının yüzde 10'u kadar işsize işyerinde işbaşında eğitim veriyorlar. Bu eğitimin temel mantığı işsizin doğrudan işin başında işi öğrenmesi. İşbaşı Eğitim Programı'nın süresi işverenin işbaşı eğitim verdiği mesleğe göre değişiyor. Fakat en fazla 6 ay boyunca işbaşı eğitim programından yararlanılabiliyor. İşbaşı Eğitim Programı kapsamında işyerinde işsizlere mesleki eğitim veren işverenler, bu kişileri işe alırlarsa imalat sektöründe 42 ay, diğerlerinde 30 ay boyunca sigorta primi işveren payını ödemeyecekler. Program işverenler için cazip bir teşvik sağlıyor. İşbaşı eğitim programı sonrasında yararlanılacak teşviklerle ilgili bazı şartlar bulunuyor. SGK'nın da konuyla ilgili çalışmalarını tamamlaması ve genelgeden sonra bu konudaki işlemler de netleşmiş olacak.

İŞKUR'DAN GÜNDE 38 TL

Program süresince işverenlerin çalışana ücret ödeme yükümlülüğü de bulunmuyor. İŞKUR kursiyerlere program boyunca günlük 38,48 TL ödeme yapıyor. İşveren isterse bu rakamın üzerinde bir ödeme yapma hakkına da sahip.

9 ayda 109 bin kişi yararlandı

Eylül 2015 itibarıyla işbaşı eğitim programından 109 bin 422 kişi yararlanmış. Rakam geçen yılın toplamında 52 bin 986'ydı. İstihdam şartı dolayısıyla ilerleyen dönemde en az 21 bin kişinin istihdam edileceğini söylemek mümkün.

Mesleksizlik engellenebilir

İŞBAŞI eğitim programı yalnızca işverenler katkı sağlamıyor. Program çerçevesinde bir meslek hakkında doğrudan işbaşında eğitim gören işsizler program sonunda işbaşı eğitim aldığı işyerinde istihdam edilmese bile CV'sine bir değer katmış oluyor. Diğer yandan işbaşı eğitim alan işsizler bu eğitim sonrasında 6 ay içerisinde işbaşı eğitim aldıkları meslekte başka bir işyerinde istihdam edilseler bile teşvik kapsamındalar. Yani bir işveren işbaşı eğitim programı düzenlememiş olsa bile prim teşvikinden yararlanabiliyor. Dolayısıyla işbaşı eğitim programı prim teşvikinin yanında işsizlerin istihdam edilebilirliklerini de artırıyor.

OKAN GÜRAY BÜLBÜL / AKŞAM

27 Ekim 2015 Salı

Genel Sağlık Sigortası’nda ‘Yapılandırmayı’ Kaçırmayın

Genel Sağlık Sigortası'nda 'Yapılandırmayı' Kaçırmayın


Genel Sağlık Sigortası için ilk uyarımızı 30 Eylül 2015 tarihi için yapmıştık. O tarihe kadar gelir testine girin demiştik. Şimdi ise yeni bir tarih yaklaşıyor, 2 Kasım akşamına kadar SGK İl Müdürlükleri veya merkezlerine "yapılandırma" için başvurulması gerekiyor.


30 Eylül'e kadar gelir testine girip borcu yeni belirlenenler için şimdi yapılması gereken 2 Kasım akşamına kadar SGK İl Müdürlükleri veya merkez müdürlüklerine başvurmak. Gelir testini güncelleyip borcunu sildirenlerden yaşadığı hane içerisindeki kişi başına düşen gelir asgari ücretin üçte birinden düşük olanların primleri devlet tarafından ödenmeye devam edileceği için bu kişilerin başka bir işlem yapmalarına gerek yok. Ancak gelir testi sonrası ödemesi gereken prim belirlenip geçmiş borçları güncellenenler bu borçlarını yapılandırmak için 2 Kasımı kaçırmamalı.

Daha önce teste girmiş ve prim borcu çıkmış ancak bu borcu ödememiş kişiler için de yapılandırma hakkı söz konusu. Borcunu biriktirmiş, ödeyememiş vatandaşlar da yine 2 Kasım akşamına kadar SGK'ya müracaat etmeliler. Hem teste yeni girip borcu çıkanlar hem de eskiden teste girmiş ancak borcunu 1 Ocak 2012 tarihinden bu yana ödeyememiş olanlar için "yapılandırma" yoluyla borcun hem önemli bir bölümü ortadan kalkacak, hem de borçlar taksitle ödenebilecek.

3 yıla yayma imkânı

GSS borçlarını kişinin talebi doğrultusunda peşin ödemenin yanı sıra 6, 9, 12 ve 18 taksitle ödeme imkânı da var. Bu taksitler her iki ayda bir ödeneceği için 18 ay taksiti seçmiş prim borçlusu bir kişi bu borcunu 36 ayda tamamlamış olacak.

Peşin Ödeyen Faizden Kurtulacak

Eğer genel sağlık sigortasına borcunuzu peşin olarak ödemek isterseniz 2 Kasım'a kadar başvuru yapıp, borcunuzun tamamını en geç 30 Kasım 2015 tarihinde ödemek kaydıyla, borcunuza uygulanan faiz silinmiş olacak.

Peşin ödeme yerine taksitle ödeyip, prim borcundan kurtulayım diyorsanız, dikkate almanız gereken ödeme vadenize uygulanan fark olacaktır. Buna göre; borçlarınızı 18 eşit taksitte her iki ayda bir ödemeli olarak 36 ayda yani üç yılda ödeme seçeneğini tercih ederseniz borcunuza uygulanacak vade farkı 1.15 olacak. Eğer 12 taksitle toplamda iki yıl içinde borç ödenirse vade farkı bu sefer 1,10 olarak borcunuza uygulanacak. Genel Sağlık Sigortası prim borçları için 9 eşit taksit yapılmışsa, vade farkı 1.07, eğer 6 eşit taksit yapılmışsa bu sefer vade farkı 1.05 olacak.

Testi kaçıranlar

Hiç gelir testine girmeyenler için son girme tarihi 30 Eylül'dü. Bu tarihe kadar teste girmeyen çok sayıda vatandaşımız var.Bu kişiler için de 2 Kasım tarihi önemli çünkü hemen teste girip çıkan borçlarını 2 Kasım'a kadar başvurarak yapılandırma imkânına sahip olabilirler. Tek kayıpları kendilerine çıkan borç eğer gerçek gelirlerinin üzerinde ise bu borcu gerçek gelirleri üzerinden güncelleyememiş olmak olacak. Bu durumdaki kişiler eğer 30 Eylüle kadar gelir testi yaptırabilselerdi borçlarının önemli bir miktarını da sildirebilmek hakkına sahip olacaklardır. Ayrıca son gün olan 2 Kasım tarihi de uzatılmalı...

GSS borcunuzu öğrenmenin yolu

Sağlık prim borcunu öğrenmek için T.C. kimlik numarası ve e-devlet şifresi ile "www.türkiye.gov.tr" adresine girilecek. Daha sonra e-devlet hizmetler bölümünden Sosyal Güvenlik Kurumu'nun sunduğu hizmetler ekranından "Genel Sağlık Sigortası Tescil ve Prim Borcu Sorgulama" seçeneğini tıklayarak borç durumunuzu görebileceksiniz. GSS borcunuz var mı yok mu, işte bu sorgulamayla e-devlet üzerinden öğrenmek mümkün.

Kalıcı çözüm şart

Genel sağlık sigortası yedi yılı aşkın bir süredir Türkiye'de uygulanıyor. Bütün sigortalıların istedikleri hastaneden hizmet alabiliyor olması genel sağlık sigortası uygulamasının en olumlu yanı. Ancak 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren genel sağlık sigortasının zorunlu hale gelmesi ile birlikte sigortalı çalışmayan ve bir sigortalının bakmakla yükümlü olduğu kişi statüsünde bulunmayan kişiler için sağlık hizmetlerinden yararlanmak konusunda bazı sorunlar ortaya çıktı.
Hastane kapısından dönmek, borcu nedeniyle sağlık hizmeti alamamak gibi sorunların yanında gelir testinin sistematiği gereği karşılaşılan diğer sorunlar da dikkate alındığında bu konuda prim affı veya yapılandırması gibi geçici çözümler yerine sistemi zorunluluktan çıkarmak gibi kalıcı düzenlemelere ihtiyaç var. Seçim bildirgelerinde konu ön planda, çözüm gelebilir.

CEM KILIÇ / MİLLİYET



24 Ekim 2015 Cumartesi

31.12.2015 TARİHİNE KADAR YURTDIŞI BORÇLANMASI YAPAN % 30 DAHA AZ ÖDER



31.12.2015 TARİHİNE KADAR YURTDIŞI BORÇLANMASI YAPAN % 30 DAHA AZ ÖDER
RAMAZAN DEMİR
Ben Hollanda'da işçiyim. 1984 yılında Türkiye'de 70 gün çalışmışlığım var. Ne zaman emekli olurum ve ne kadar para ödemeliyim.
1984 yılı başlangıcınız ile 25 yıl 48 yaş 5225 gün ile hemen emekli olabilirsiniz. 31.12.2015 tarihine kadar 5155 gün borçlanırsanız 70 bin lira tutar ve 3 ayda ödemeniz şartı ile bu rakam değişmez. Ödemeden sonra yurtdışında çalışmaz ve ikamete dayalı yardım almamanız koşulu ile derhal emekli aylığı bağlanmış olur. Veya 60 yaş 3600 gün ile borçlanarak kısmi şartlarla emekli olabilirsiniz. Sizin aracılığınız ile tüm gurbetçilerimize tavsiyem, 31.12.2015 tarihinde asgari ücrete %30 civarı zam geleceğinden o tarihten önce borçlanma işlemlerini başlatmanız menfaatiniz icabıdır. Tabii borçlanırken de seçilecek dönemler sizlere yüksek emekli aylığı bağlatacağından bir uzmandan yardım almanız daha faydalı olur. Bize deerkenemekliol@hotmail.com'dan ulaşabilirsiniz.
SGK'DAN "KIDEM TAZMİNATI ALIR" YAZISI İLE
İŞTEN AYRILAN TAZMİNAT ALIR
MUHAMMED AÇIKGÖZ
Ben özel bir şirkette 3 yıllık çalışanım. 10. ay itibari ile çıkış yapmış bulunmaktayım. Tazminat veya yıpranma payı almam mümkün müdür? Böyle bir kanun, yasa var mıdır ? Yoksa bir hak talep edemiyor muyum?
08.09.1999 tarihinden önce ilk defa SGK'lı olmuş ve 15 yıl 3600 gün şartlarını da tamamlamışsanız; son çalıştığınız işyerinin veya ikametinize en yakın SGM müdürlüğüne müracaat edip, "kıdem tazminatı alır" yazısını işvereninize verip ihbar öneline de uyarak tazminatınızı alarak işyerinden ayrılabilirsiniz.
ÖLÜM AYLIĞI İÇİN 900 GÜN ŞART
CANSU DEMİR
1994'te vefat eden babamdan anneme ölüm aylığı bağlatmak için olacaktı sorum. Babam 1937 doğumlu, 1994 yılında vefat etti. SSK kayıtlarında hiçbir kaydı, sigortası, Bağ-Kuru vs gözükmüyordu. 1967 yılında askeriyede 68 gün işçi olarak çalıştığını mahkeme kararıyla tescil ettirdik. Şu an 68 gün SSK primi gözüküyor. Askerlik Şubesi'nden 24 ay askerlik yaptığına dair belge verdiler. Ölüm aylığı bağlanabilmesi için 900 gün prim olması gerekiyormuş. Bu durumda 68 gün prim + 720 gün askerlik borçlanması toplam 788 gün yapıyor. Geriye kalan 112 günü borçlanmam mümkün mü?
Ayrıca 1984'lü yıllarda Ankara Sağırlar Okulu'nun bünyesinde terzi olarak çalıştı. Okula verdiğim dilekçede o dönem okulun döner sermayeye bağlı olduğu ve babamın sigortasız çalıştığı için kaydının olmadığı ve okulun arşivini 15 sene önce su bastığı için evrakların olmadığını söylediler. Benim 112 gün prim borçlanabilmem için yapacağım bir şey var mıdır?
Öncelikle mücadeleniz takdire şayandır. Sorunuza gelince ise; Ankara'daki Sağırlar Okulu'ndaki çalışmaları, zamanında SGK'ya işe giriş bildirgesi verilmemiş ise zamanaşımı vardır. Yani o işten ayrıldıktan sonraki 5 yıl içinde dava açılmamış ise yapılacak bir şey yoktur. Mahkeme zamanaşımından dolayı reddeder. 112 günlük borçlanma için yurtdışında çalışmış süresi varsa veya tutukluluk süresi varsa hüküm giymemiş yani cezası kesinleşmemişse, o sürelerden borçlanıp emekli olabilir. Başka da yapılacak bir şey yok şu anki yasalara göre.
FURKAN BAŞER
Ben babam için bir soru sormak istiyorum. Babam şu an 49 yaşında, 4100 iş gününü doldurdu ve şu an çalışmıyor. Hastaneden hastalıklarından dolayı %34 rapor verildi. Nasıl emekli olabilir? Sigortası 1990 yılı 6. ayda başlatılmış. Emekli olabilme ihtimali var mıdır?
Öncellikle babanıza geçmiş olsun, Rabbim şifa versin. Babanız tekrar çalıştığı kurumdan yazı alıp bununla bulunduğunuz ildeki Gelir İdaresi Müdürlüğüne müracaat edip hastaneye sevk alırsa ve sevk sonucu en az % 40 vergi indirim belgesi alırsa, hemen emekli olabilir. % 40'tan az olan oranlar emekliliğe bir fayda sağlamaz.
MEHMET SAĞLAM
1969 doğumluyum. 01.06.1987 Bağ-Kur girişim var. 14 sene 8 ay bağ-kur 1115 gün SSK var. Ne zaman emekli olurum?
01.06.1987 tarihindeki Bağ-Kur başlangıcınız ile 25 yıl 50 yaş 5375 gün ile 4-a (SSK)'dan emekli olabilirsiniz. Bağ-Kur'dan sonra 1260 gün prim ödemeniz olması şart.
NERİMAN SEZGİN
1966 doğumluyum. 05.09.1999'da 3.5 yıl Bağ-Kur ödendi. Şu an Bağ-Kur kapalı. Nasıl emekli olurum?
05.09.1999 başlangıcınız ile birçok hakka sahip oluyorsunuz. Eğer ki 3 gün sonra SGK başlangıcınız olsaydı taban emekli aylığı değil de ödenen rakamın matrahının %35-40 arasını maaş olarak alırdınız. Yani asgari ücret üzerinden aylık olarak 450 ile 500 lira maaşınız olurdu. Emeklilik şartlarınız ise 20 yıl 56 yaş 5975 gün veya 15 yıl 3600 gün 58 yaş 4-a (SSK)'dan kısmi emekli olabilirsiniz. Bağ-Kur'dan ise 15 yıl 5400 gün 58 yaş ile kısmi emekli şartlarla emekli olursunuz.

MUSTAFA İŞCAN / MİLLİ GAZETE

22 Ekim 2015 Perşembe

İhbar İkramiyesi

İhbar İkramiyesi


Vergi idaresinin mükellef davranışları karşısındaki haber alma yollarından biriside ihbar yoludur. Vergi incelemelerinin büyük bölümünde ihbarlar rol oynamaktadır. Nitekim Gelir İdaresi'nin 2014 yılı Faaliyet Raporu'na göre idareye 2014 yılında 32 bin 690 adet ihbar yapılmıştır. Bu ihbarlar kayıt dışı ekonomi ile mücadele açısından değerlendirildiğinde önemli bir mücadele aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu müessesenin önemi dolayısıyla ihbar sahiplerine ikramiye de ödenmektedir. Nitekim aynı Rapora göre 2014 yılında 296 ihbarcıya 6 milyon 202 bin .544 TL ihbar ikramiyesi ödenmiştir.

İhbar müessesesi ve ihbar ikramiyesinin ödenmesi hukukumuzda 31.12.1931 tarih ve 1993 sayılı "Menkul ve Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Hakları Ve Daimi Vergilerin Mektumatı Muhbirlerine Verilecek İkramiye Hakkında Kanun" ile düzenlenmiştir.

İhbarcıların kimliği idare tarafından gizli tutulmakta, ihbar edilene kesinlikle açıklanmamaktadır. Ancak ihbar sonucu aramalı inceleme yapılmış ve sonucunda ihbarın gerçek dışılığı anlaşılmışsa, Vergi Usul Kanunu'nun 142/son maddesi uyarınca ihbar olunanın isteği üzerine ihbarcının kimliğinin kendisine açıklanması zorunludur. İncelemenin aramalı yapılmadığı hallerde ise ihbar asılsız çıksa dahi, idare ihbarcının kimliğini açıklamamaktadır. Ancak bu durumda dahi haksız ihbar, pek çok halde mükellefin kişilik haklarını zedelediği için, haksızlığa uğrayan kişiye hukuki ve cezai yollara müracaat hakkı doğurmaktadır. Bu nedenle bu gibi durumlarda da istek üzerine ihbarcının kimliğinin haksızlığa uğrayan veya iftira edilene verilmesi gerekir. Uygulamada bu gibi hallerde mükellefler mahkeme yoluyla ihbarcının adını idareye sordurarak öğrenebilmektedirler.

İhbarlarla ilgili olarak, daha doğrusu dilekçe hakkı ile ilgili olarak yayımlanan 2004/12 sayılı Başbakanlık Genelgesi'nde, ad, soyad ve adres bulunmayan, imza taşımayan, belli bir konuyu içermeyen ya da yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili dilekçelerin işleme konulmayacağı vurgulanmakla birlikte başvurulara olayla ilgili inandırıcı mahiyette bilgi ve belgeler eklenmişse veya somut nitelikli bilgi, belge, olaylara dayanılıyorsa yine de bu hususların ihbar kabul edileceği ve idarece işlem yapılabileceği açıklanmıştır.

Maliye Bakanlığı da uygulamada söz konusu genelgeye göre işlem yapmakta, ihbarlarda vergi kaybının somut olay ve/veya somut delillerle açıkça ortaya konulmasını aramakta ve bu şekilde usule uygun ihbarlardan hareketle vergi incelemesi yapmaktadır. Ancak bir vergi incelemesi yapılmaksızın dahi tespit edilebilecek, örneğin yoklama yoluyla yahut mükellefin beyan veya bildirimlerinden görülebilecek usulsüzlüklere ilişkin ihbarlar yoğun ve yağın denetimlerde dikkate alınmak üzere ilgili birimlere yönlendirilmektedir. Ancak ihbar ikramiyesine hak kazanılabilinmesi için, ihbarcının ihbarında kimliğini açıkça ortaya koyması ve gerektiğinde inceleme elemanı ile iş birliği yapması gerekmektedir. Ayrıca ihbar ikramiyesinin ödenebilmesi için ihbarın, ihbar konusunda bir inceleme başlamamışken yapılmış olması ve ihbarcının ikramiye talebini de ihbar dilekçesinde belirtmiş bulunması gerekmektedir. İkramiye talep etmeden yapılan ihbarlar üzerinden ikramiye ödenmemektedir.

Aynı konuda veya aynı mükellef hakkında birden fazla ihbar olursa, ihbar ikramiyesi ilk ihbarı yapana ödenir. Ancak tabii ki, inceleme sonucu bulunan matrah farkı ile ihbar konusu arasında bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Belli bir konuda yapılan ihbar neticesinde, ihbar konusunun dışında başkaca konularda da matrah veya vergi farkı tespit edilmişse, ihbar konusunun dışında kalan kısım üzerinden ikramiye ödenmez. İhbar neticesinde incelemenin başka mükelleflere de sirayet etmesi ve oralardaki vergi kayıplarının da ortaya çıkartılması halinde ödenecek ihbar ikramiyesi, sadece ihbar olunan mükellefte ortaya çıkartılan vergi kaybı üzerinden hesaplanır. Örneğin bir mükellefin bir başka mükellefe sahte fatura düzenlediğini somut olarak ihbar eden kişinin alacağı ikramiyenin hesabında, düzenleyen mükellef nezdinde yapılan inceleme sonucu vergi ve ceza kesilmesinden başka bu faturayı kullanan mükellefin de incelemeye alınması ve onun aleyhine de vergi ve ceza tarh edilmesi halinde, sahte faturayı kullanan aleyhine tarh olunan vergi ve ceza tutarı dikkate alınmaz, hesaplama sadece düzenleyendeki vergi kaybı üzerinden yapılır.

İhbar üzerine yapılan vergi incelemeleri neticesinde inceleme elemanlarının, ihbar olunan aleyhine vergi inceleme raporu düzenledikten başka, "ihbar ikramiyesi görüş raporu" da düzenlemesi gerekir. İkramiyenin ödenebilmesi için bu raporda inceleme elemanının olumlu görüş belirtmesi gerekmektedir.

İhbar ikramiyesinin oranı, kanunda artan oranlı tarifeye benzer şekilde düzenlenmişse de dilimlerin yeni Türk Lirasına uyarlanmamış olması dolayısıyla tarife anlamsızlaşmıştır. Dolayısıyla oranı, % 10 olarak söylemek yanlış olmaz. Bu oranda hesaplanan ikramiyenin 1/3'ü verginin kesin surette tahakkukundan ve geri kalan kısmı ise vergi ve cezasının tahsilinden sonra ödenmektedir. Maliye Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatında çalışanlar, takdir ve uzlaşma komisyonlarında görev alanlar, tahakkuk servislerinde çalışanlar, mal memurları, vergilerle ilgili komisyonların üyeleri, vergi incelemesi ile uğraşanlar, vergi yargısında görev yapanlar, Danıştay'da görev yapanlar, vergi işlerinde görevlendirilmiş bilirkişilere ihbar ikramiyesi ödenmez.

Öte yandan ihbar ikramiyesi ödenecek kişinin olayla ilgisinin bulunmaması ya da vergi kaçırmaya yardım etmemiş olması gibi koşullar kanunda aranmamıştır (Danıştay 3. Dairesi E. 2002/2039 K.2003/4513 sayılı Kararı). Bu nedenle bir vergi suçuna iştirak edenin fiil hakkında veya bir şirketin yönetim kurulunda bulunan bir kişinin şirketin vergi ziyaına yol açan bir fiili dolayısıyla ihbarda bulunması halinde de ikramiye alması mümkündür. Ancak tabii ki, ikramiye almak, kendisine iştirak cezası kesilmesine de engel değildir.

İhbar ikramiyesi müessesesi ilk bakışta basit bir konuymuş gibi görünse de işin içine girince pek çok özellik ve ince nokta karşımıza çıkmakta, çok sayıda yargı kararına konu olduğu görülmektedir. Bu nedenle bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler Gelir İdaresi Grup Başkanı Sayın İmdat Türkay'ın "Vergi Kayıp-Kaçağının İhbarı ve Muhbire İhbar İkramiyesi" adlı ve geçtiğimiz aylarda 2. Bakısı Seçkin Yayınevi'nden yayımlanan kapsamlı çalışmasına başvurabilirler.

BUMİN DOĞRUSÖZ / DÜNYA

21 Ekim 2015 Çarşamba

1 Ocak 2016′ya dikkat! Elektronik posta almamanın cezası çok pahalıya mal olabilir!!

Ekrem Öncü


1 Ocak 2016′ya dikkat! Elektronik posta almamanın cezası çok pahalıya mal olabilir!!

19-10-2015Paylaş :

Değerli okurlarımız daha önceki yazımızda KEP (Kayıtlı Elektronik Posta) adresi almayanların 10.000.-TL ile 250.000.-TL arasında cezaya çarptırabileceklerini yazmıştım. Konuya ilişkin olarak en son Gelir İdaresi 27.08.2015 tarihli Resmi Gazetede 456 sıra numaralı VUK Tebliğini yayımladı. Tebliğe göre, kanun hükümlerine göre tebliği gereken elektronik imzalı evrak, elektronik tebligat sistemi kullanılmak suretiyle muhatabın elektronik tebligat adresine tebliğ edilebilecektir.

Konunun teknik boyutu aşağıda ele alınacaktır ama özellikle üzerinde durmak istediğim konu, tebligat vergilemede hayati derecede öneme sahiptir. Örneğin, mükelleflere elektronik ortamda tebligat yapılıyor ve mükellefler bu tebligatlardan haberdar olmuyorlar ise başlarına hiç de hoş olmayan durumlar gelebilir.
Bakmışsınız ki milyonlarca ceza kesilmiş tarafınıza ve haberiniz yok! Sonra dava açmak istiyorsunuz ama dava hakkınız kalmamış! Gerçekten de mükelleflere yapılan tebligatlar örneğin dava açma süresini başlatmaktadır. Tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde dava açılmaz ise dava açma hakkı kaybolacaktır. Yani mükelleflere elektronik ortamda tebliğ yapıldı ve mükellefler de 30 günlük dava açma süresinde tebligattan haberdar olmadı ise dava açma haklarını kaybedecekler ve ödenecek vergi ve cezalar kesinleşecektir. Bu nedenle konuya gereken dikkat gösterilmelidir.
Hangi Mükelleflere Elektronik Ortamda Tebligat Yapılacaktır?
1) Kurumlar vergisi mükellefleri
2) Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar (Kazançları basit usulde tespit edilenlerle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler hariç)
3) İsteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenler
Kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılabilecek olanlar, Tebliğle belirlenen sürelerde bildirimde bulunarak elektronik tebligat adresi almak ve elektronik tebligat sistemini kullanmak zorundadır.
Bu mükelleflerin dışında kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep eden kişiler de sistemden isteğe bağlı olarak yararlanabileceklerdir.
Kurumlar Vergisi Mükelleflerinin Bildirimi ve Elektronik Tebligat Adresi Edinmesi Nasıl Olacaktır?
Elektronik tebligat sistemini kullanmak zorunda olan kurumlar vergisi mükelleflerinin, 01.01.2016 tarihine kadar örneği Tebliğ ekinde yer alan "Elektronik Tebligat Talep Bildirimi (Şirketler ve Diğer Tüzel Kişiler İçin)"ni kurumlar vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine vermeleri gerekmektedir.
Bu Tebliğde getirilen zorunlulukların başladığı tarihten sonra mükellefiyet tesis ettiren kurumlar vergisi mükellefleri ise işe başlama tarihini takip eden 15 gün içerisinde Elektronik Tebligat Talep Bildiriminde bulunmak zorundadır.
Yapılan başvurunun değerlendirilmesi sonucu, gerekli şartları taşıyan mükelleflere internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi verilecektir. Böylece bu mükellefler elektronik tebligat adresi edinmiş olacaklardır.
Gelir Vergisi Mükelleflerinin Bildirimi ve Elektronik Tebligat Adresi Edinmesi Nasıl Olacaktır?
Elektronik tebligat sistemini kullanmak zorunda olan gelir vergisi mükelleflerinin, 01.01.2016 tarihine kadar örneği Tebliğ ekinde yer alan "Elektronik Tebligat Talep Bildirimi (Gerçek Kişiler İçin)"ni internet vergi dairesinde elektronik ortamda doldurmaları ve elektronik tebligat sistemini kullanmaya başlamaları gerekmektedir.
İnternet vergi dairesini kullanarak elektronik ortamda bildirimde bulunan gelir vergisi mükelleflerine internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi verilmeyecek olup bu mükellefler sisteme her girişlerinde sistem tarafından kimlik doğrulaması yapılmak suretiyle elektronik tebligat sistemini kullanabileceklerdir.
Vergi dairesine bizzat veya vekili aracılığıyla başvuran gerçek kişi mükelleflerin başvuruları değerlendirilecek ve gerekli şartları taşıyan mükelleflere internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi verilecektir.
İnternet vergi dairesini kullanarak elektronik ortamda veya vergi dairesine bizzat başvurarak sistemi kullanacak olan gelir vergisi mükellefleri, elektronik tebligat adresi edinmiş olacaklardır.
İsteğe Bağlı Olarak Kendilerine Elektronik Tebligat Yapılmasını Talep Edenlerin Bildirimi ve Elektronik Tebligat Adresi Edinmesi Nasıl Olacaktır?
Tebliğ ile getirilen zorunluluk kapsamına girmeyen ancak isteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep eden tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan teşekküller katma değer vergisi veya gelir (stopaj) vergisi yönünden bağlı bulundukları vergi dairesine başvuruda bulunarak sistemi kullanabileceklerdir.
Elektronik Tebligatın Gönderilmesi ve Muhatabına İletilmesi Nasıl Yapılacaktır?
213 sayılı Kanun hükümlerine göre tebliği gereken evrak, elektronik imza ile imzalanacak ve vergi dairesi adına Başkanlık tarafından tebliğ yapılacak muhatabın elektronik tebligat adresine iletilecektir.
Elektronik tebligat sistemine internet vergi dairesi üzerinden erişilecektir. İnternet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresine sahip olan gerçek ve tüzel kişiler şifreleriyle elektronik tebligat adreslerine ulaşacaklardır. İnternet vergi dairesi kullanıcı kodu, parola ve şifresi olmayan gerçek kişiler ise sisteme her girişte yapılan kimlik doğrulaması ile elektronik tebligat adreslerine erişeceklerdir.
Kanunun 107/A maddesi gereğince, elektronik imzalı tebliğ evrakı, muhatabın elektronik ortamdaki adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda tebliğ edilmiş sayılacaktır.
Olay kayıtları, İşlem Zaman Bilgisi eklenerek, erişilebilir şekilde arşivlerde otuz yıl süreyle saklanacaktır. Hesaba erişim bilgilerinin iletimi ile sisteme erişimin güvenli bir şekilde yapılması için gerekli tedbirler Başkanlık tarafından alınacak olup talep halinde elektronik tebligata ilişkin delil kayıtları ilgilisine veya yetkili mercilere sunulacaktır.
Elektronik Tebligat Sisteminden Çıkış Hangi Hallerde Mümkündür?
Zorunlu veya ihtiyari olarak elektronik tebligat sistemine dahil olanların aşağıdaki durumlar dışında sistemden çıkmaları mümkün değildir.
Tüzel kişilerde ticaret sicil kaydının silindiği (nevi değişikliği ve birleşme halleri dahil) tarih itibarıyla, elektronik tebligat adresi kapatılır. Gerçek kişilerde ise ilgilinin ölümü veya gaipliğine karar verildiğinin idare tarafından tespit edildiği durumlarda ölüm/karar tarihi itibarıyla ilgilinin elektronik tebligat adresi re'sen kapatılır. Mirasçıların bağlı olunan vergi dairesine başvurması halinde de müteveffanın elektronik tebligat adresi kullanıma kapatılır.
KEP Edinmeyene Ne Kadar Ceza Kesilecektir?
Elektronik tebligat sistemine dahil olması zorunlu olanlardan bu Tebliğ ile getirilen yükümlülüklere uymayanlar için Kanunun 148, 149 ve mükerrer 257 nci maddeleri uyarınca, Kanunun Mükerrer 355 inci maddesindeki cezai müeyyide uygulanır. Kurumlar Vergisi mükelleflerine kesilecek ceza 1.300.-TL,  Gelir Vergisi Mükelleflerine ise 660.-TL özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
Ayrıca 5549 sayılı Kanun kapsamında yükümlü olanlar KEP edinmeyecek olurlar ise her bir tespit için 10.000 (onbin) Türk lirası idari para cezası uygulanacak ve bu şekilde bir yıl içinde uygulanacak idari para cezasının toplam tutarı 250.000 (iki yüz elli bin) Türk lirasını geçemeyecektir.
Elektronik Tebligat Uygulamasına Ne Zaman Başlanacaktır?
Elektronik Tebligat uygulamasına, 01.01.2016 tarihi itibariyle başlanılacaktır. Ancak bu tarihten önce bildirimde bulunanlara 01.10.2015 tarihinden itibaren elektronik tebligat yapılabilir.
Sonuç olarak elektronik tebligat konusuna gereken dikkat gösterilmelidir. Aksi halde mükelleflere ciddi cezalar kesilmiş olabilir ve elektronik ortamda tebligat yapılabilir, mükellefler de tebligattan habersiz iseler dava açma süresi dolduğundan dava açma hakkı kaybedilmiş olunabilir.

20 Ekim 2015 Salı

İş Arayan Yoksula Destek Yağıyor

İş Arayan Yoksula Destek Yağıyor


Hükümet, yoksul hanelerde çalışabilecek durumdakilere iş bulmak için tüm imkanları seferber etti. İş yönlendirme yardımı adı altında yılda 3 kez 100 liraya yakın destek verilirken, işe yerleşmeleri halinde yardımlar kesilmeyecek. İşe düzenli devam edenler eğitim, gıda, kömür gibi yardımlardan daha kolay yararlanabilecek. Hükümet, kritik sektörlere kredi kanallarını açarken, KOBİ'ler 2 yılda 3 milyon yeni çalışan istihdam edecek. Küçük işletmelere personel sağlayacak olan İŞKUR, işe yerleştirmede yoksul ailelere pozitif ayırımcılık yapacak.

TAKVİM 


Amortisman Ayırmak İçin Gerekli Koşullar



Amortisman Ayırmak İçin Gerekli Koşullar

Tarih: 20.10.2015

Amortisman XE "Amortisman" , işletmelerde kullanılan makine, donanım, bina gibi maddi duran varlıklarla ilgili olarak ortaya çıkacak değer kayıplarını, ilgili bulundukları dönemlere dağıtmak suretiyle işletme varlığını sürdürmeyi amaçlayan bir işlemdir. Sabit kıymetler ile ilgili amortisman konusu mevzuatımızda VUK'un 313 ve 321. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Bir iktisadi kıymete amortisman ayırabilmenin koşulları VUK'un 313. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre bir iktisadi kıymete amortisman ayırabilmek için aşağıdaki dört şartın birlikte bulunması gerekmektedir.
a) İktisadi Kıymet XE "İktisadi Kıymet" in İşletmede Bir Yıldan Fazla Kullanılması

Bir iktisadi kıymetin amortisman konusu yapılabilmesi için gerekli şartlardan ilki işletmede bir yıldan fazla kullanılmasıdır. Bir yıldan fazla kullanılması mümkün olmayan iktisadi kıymetler değeri yüksek de olsa amortisman konusu yapılamazlar. Kullanıldıkları yılda doğrudan gider yazılırlar.

Ayrıca iktisadi kıymetin kullanım süresi, takvim yılı itibariyle değil 365 günden fazla kullanılıp kullanılmadığına göre belirlenir. Örneğin, Aralık ayında satın alınarak kullanılmaya başlanan iş makinesi lastikleri, dönem sonunda işletmede mevcut olsa bile, ömrünün bir yıldan kısa olduğu biliniyorsa bedeli doğrudan gider yazılabilecektir.
b) İktisadi Kıymet XE "İktisadi Kıymet" in Yıpranmaya, Aşınmaya veya Kıymetten Düşmeye Maruz Bulunması

İktisadi kıymetler için amortisman ayırmanın koşullarından biride, iktisadi kıymetin yıpranma, aşınma veya değerden düşme ihtimalinin olmasıdır. Bundan dolayı VUK'un 314. maddesinde boş arazi ve arsalara amortisman ayrılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Değer kaybı; yıpranma, aşınma ve benzeri olaylar sonucu iktisadi kıymetin fiziki ömrünün tükenmesinden ileri gelebileceği gibi, teknolojik gelişmeler, moda ve benzeri olaylar sonucu iktisadi kıymetin değer taşımaz hale gelmesinden de ortaya çıkabilir. Kanun koyucu neden sıralaması yapmayarak her türlü yıpranma, değerden düşme etkilerini, amortisman ayrılması nedeni kabul etmiştir. Ayrıca bu nedenlerin fiilen mevcut olması koşuluda aranmamaktadır. Bu tür sonuçlara yol açabilecek etkilerin iktisadi kıymetler için bir olasılık taşıması yeterli sayılmıştır. Aktife alınan ancak yılın son günü kullanılabilecek bir iktisadi kıymet için amortisman ayrılması ilkesi, bu iktisadi kıymetin yıpranmadığı halde yıpranabilecek olduğunun kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır.
d) İktisadi Kıymet XE "İktisadi Kıymet" in Envantere Dahil Olması ve İşletmede Kullanılması

Bir iktisadi kıymet için amortisman ayrılabilmesi için söz konusu iktisadi kıymetin işletmenin envanterine dahil olması gerekir. İktisadi kıymetin envantere dahil olması, hem fiilen işletmenin tasarrufunda bulunması, hem de envantere kaydedilmiş olmasını ifade eder. Amortismana tabi iktisadi kıymetler gerek bilanço ve işletme esasında defter tutan mükelleflerde, gerekse serbest meslek erbabı ve çiftçilerde VUK'un 189. maddesine göre envantere alınırlar.

Bir iktisadi kıymetin amortismana tabi tutulabilmesi için işletmenin tasarrufunda bulunması ve aktife alınması yeterli olup, fiilen işletmede kullanılıyor olması gerekmez. Önemli olan iktisadi kıymetin kullanıma hazır durumda bulunmasıdır. Kullanıma hazır hale gelen iktisadi kıymetler için amortisman ayrılabilir. Bunun dışında bir iktisadi kıymetin amortismana tabi tutulabilmesi için fiilen işletmede olması zorunlu değildir. Diğer koşulların gerçekleşmesi halinde, örneğin bir meşrubat dağıtım şirketince satıcılara ödünç olarak dağıtılan soğutucular ve şemsiyeler, işletmeye ait olmayan arazilere konmuş bulunan reklam panoları, bu işletmeler tarafından amortismana tabi tutulabilir.

Amortisman XE "Amortisman" uygulamasına başlanabilmesi için ilgili iktisadi kıymetin aktife girişi yeterli olup, bunların söz konusu yılda henüz kullanılmamış olması, amortisman ayrılmasına engel teşkil etmez. Buna göre, mükellefler tarafından iktisap edilerek defter kayıtlarına geçirilen, değerleme gününde envantere dahil olan ve kullanılma şartı aranmaksızın kullanılmaya hazır halde bulunan iktisadi kıymetler için amortisman ayrılabilecektir. Bu kapsamda kullanılabilmesi kayıt ve tescile tabi taşıtların, ilgili sicillerine yasal süresi içerisinde kayıt ve tescil işlemi yapılmak şartıyla; aktife alındıkları dönemden itibaren amortismana tabi tutulması mümkün bulunmaktadır.
e) İktisadi Kıymet XE "İktisadi Kıymet" in Değerinin Belli Bir Tutarı Aşması

Değeri belli bir tutarı aşmayan peştemallıklar ile işletmede kullanılan alet, edevat, mefruşat ve demirbaşlar amortismana tabi tutulmayarak doğrudan gider olarak kaydedilebilecektir. Söz konusu tutar 2015 yılı için 880.- TL olarak belirlenmiştir. İktisadi ve teknik anlamda bütünlük gösteren kıymetler söz konusu tutarın tespitinde topluca dikkate alınırlar.

İktisadi bütünlük kavramı, varlıkların beraber kullanılması halinde maliyetlerin düşürülerek varlıklardan sağlanan verimin ve faydanın artırılmasını, teknik bütünlük kavramı ise, işletme faaliyetinin yerine getirilebilmesi için varlıkların birlikte kullanılmasının zorunluluğunu ifade etmektedir.


M.Vefa Toroslu
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetç

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .)

16 Ekim 2015 Cuma

E – Fatura Düzenleme Süreci ve TTK Açısından İtiraz Şekli ve Süreleri

E – Fatura Düzenleme Süreci ve TTK Açısından İtiraz Şekli ve Süreleri


e-fatura Uygulaması, mükelleflerin Gelir İdaresi Başkanlığı'nın sistemi üzerinden, belirli bir formatta standart hale getirilmiş, değiştirilemez bir şekilde mühürlenmiş, alıcı ve satıcı arasında işlem kolaylığı sağlayan, güvenli, zaman ve maliyet tasarrufu elde edilen sistemin genel adıdır.

e-fatura Türkiye'de ilk defa 05.03.2010 tarihinde 397 sıra no.lu VUK tebliği ile uygulama alanı bulmuş ve o günden itibaren giderek artan bir şekilde uygulanmaya devam etmektedir. e-fatura her ne kadar nitelik olarak kağıt fatura ile aynı olsa da işleyiş, format, norm ve iletim biçimi olarak kağıt faturadan bir hayli farklıdır. e-Fatura veri, format ve standardı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen, VUK gereği bir faturada yer alması gereken bilgilerin içerisinde yer aldığı, satıcı ve alıcı arasındaki iletişiminin merkezi bir platform (GİB) üzerinden gerçekleştirildiği elektronik bir belgedir.

e-fatura kavram olarak yeni bir belge türü değil gibi görünse de aslında geleneksel kağıt fatura ile benzer olmayan özelliklere haizdir. Anlaşmalı matbaa ya da noter onayının olmayışı, teslim safhasındaki imza kanıtının olmayışı, sahte ve muhteviyat açısından risk teşkilinin yargı safhasında henüz içtihat oluşturmaması bile e-faturanın aslında kağıt faturadan bir kısım özellikler bakımından ayrıştığını göstermektedir. Fakat gerek TTK ve gerekse de VUK' nu e-faturayı kâğıt fatura ile aynı mali ve hukuki niteliklere sahip olarak özdeş kılmıştır.

Maliye İdaresi e-fatura uygulamaları için bir yönetim çatısı belirlemiş ve bu yönetim sahipliğini Gelir İdaresi Başkanlığına vermiştir. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yönetilen e-fatura uygulamasında amaç tek format ve standarda göre satıcı ve alıcı arasında güvenli, zaman ve maliyet tasarrufu sağlayan bir sistem oluşturmaktır.

Sistemden faydalanma hakkı tüzel kişilere 397 sıra no.lu VUK tebliği ile bu hak tanınmış olup, 416 sıra no.lu tebliğ ile de gerçek kişilerin sisteme dahil olma hakkı sağlanmıştır. Uygulamanın yaygınlaştırılması ve güvenli bir ortam sağlanması amacıyla " Özel Entegratörlük " müessesi 421 sıra no.lu VUK tebliğinin yayınlanmasıyla genel işleyişe dahil edilmiştir. Böylece 421 sıra no.lu VUK tebliği ile 01.09.2013 tarihine kadar müracaat ve 2014 yılından başlamak üzere kullanım alanı neredeyse 20.000 (http://www.efatura.gov.tr/efaturakayitlikullanicilar.html) mükellefe yaklaşan bir sayı ile kapsam genişletilmiştir.
Bunula beraber, 20 Haziran 2015 gün ve 29392 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 454 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde, daha önce elektronik defter tutma ve elektronik fatura (e-fatura) uygulamasına dâhil olma zorunluluğu getirilen mükelleflerin kapsamının genişletilmesi ve ihracat işlemlerinde e-Fatura uygulamasına ilişkin usul ve esaslar açıklanmıştır.

Söz konusu genel tebliğ ile aşağıdaki kriterlere uyan mükelleflere elektronik defter tutma ve e-fatura uygulamasına geçme zorunluluğu getirilmiştir.
Buna göre özel statü dışında olanlar hariç olmak üzere;
2014 veya müteakip hesap dönemleri brüt satış hasılatı 10 Milyon TL ve üzeri olan mükellefler
-2014 hesap döneminde sağlayan mükellefler 01.01.2016
-2015 hesap döneminde sağlayan mükellefler 01.01.2017
-2016 hesap döneminde sağlayan mükellefler 01.01.2018 tarihinden itibaren e fatura ve e defter uygulamasına zorunlu olarak geçeceklerdir.
Bu bağlamda, 2010 yılında günümüze e-fatura düzenleme ve bu konu ile ilgili mevzuat ve teknik altyapı gerek kullanıcıların gerekse bu konu ile ilgili çalışma yapan meslek mensubu ve akademisyenleri gayretleri ile istenilen seviyeye yakın kullanım haline dönüşmüştür.

e- FATURANIN V.U.K.nu KARŞISINDAKİ DURUMU

Vergi Usul Kanunu'nun 229. maddesi faturanın tanımı yapılmıştır. Buna göre fatura, "satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin ödediği meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya iş yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır." Kanun açık olarak bir faturadan bahsedebilmek için ticari bir hizmet ya da malın tacirler arasında satış işleminin yapılmasını birincil öncelik olarak görmektedir.
Kanun, faturanın kağıt ortamında düzenlenmesini, tarifini, şeklini ve nizamını 229,230, 231 Sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) maddelerinde belirtilmiştir. Buna göre fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı mablağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. Faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:
- Faturanın düzenleme tarihi, seri ve sıra numarası;
- Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;
- Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;
- Malın veya işin nev'i, miktarı, fiyatı ve tutarı;
- Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası

Faturaların elektronik belge olarak düzenlenmesi ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun Mükerrer 242. Maddesinin 2 numaralı fıkrasında belirtilmektedir. Elektronik Ortamdaki Kayıtlar ve Elektronik Cihazla Belge Düzenleme başlığı altında;

"Maliye ve Gümrük Bakanlığı; mükelleflere, niteliklerini belirlediği elektronik cihazları kullandırmak suretiyle belge düzenlettirmeye ve kullanılacak özel cihazlardan çıkarılan pulları belgelere ekletmeye yetkilidir. Elektronik cihazlarla düzenlenen belgeler ile özel cihazlardan çıkarılan pulları ihtiva eden belgeler bu Kanun hükümlerine uygun olarak düzenlenmiş belge hükmündedir.(2) Elektronik cihazların belirlenen niteliklere uygunluğu 6.12.1984 gün ve 3100 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre kurulan komisyonun görüşü alınarak Maliye ve Gümrük Bakanlığınca onaylanır. Maliye ve Gümrük Bakanlığı, elektronik cihazlarla veya kullanılacak özel cihazlardan çıkarılan pulları ekletmek suretiyle belge düzenletme yetkisini; iş grupları, sektörler, bölgeler, yerleşim birimleri, yıllık hasılat tutarları itibariyle veya sabit bir işyerinde faaliyet gösterilip gösterilmediğine göre ayrı ayrı veya topluca kullanabilir"

e-faturanın kullanım ve işleyiş süreçleri bu yasal dayanak ile desteklenmiş bu konuda Maliye Bakanlığı elektronik defter, belge ve kayıtların oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafaza ve ibrazı ile ilgili defter ve belgelerin elektronik ortamda tutulması ve düzenlenmesi uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye, düzenlemeye ve denetlemeye tam yetkili kılınmıştır.

Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır. e-fatura sisteminde bu uygulama iki şekilde yapılır. Malın sevkiyatı, elektronik fatura suretinden bir çıktı alınarak kaşe ve imzalandıktan sonra sevk edilir veya sevk irsaliyesi ekinde ürünler alıcı firmaya ulaştırılır. Burada dikkat edilmesi gereken husus irsaliye tarihinden itibaren yedi gün sonraya fatura kesmek değil, yedi gün içinde elektronik ortamda yükleme yapmış olmaktır. (Örneğin; 01.07.2015 tarihli irsaliyenin faturasını en geç 07.07.2015 tarihinde GİB'e bildirmiş olmak gerekiyor. 08.07.2015 ve sonrasında yapılmış yüklemeler VUK'un azami yedi gün kuralına aykırıdır.)


e-Fatura yeni bir belge türü değildir, e-fatura teknik olarak,
1-Oluşturma,
2-İmzalama,
3-Gönderme,
4-Muhafaza,
5-İbraz,
süreçlerinin tümünün internet yoluyla dijital ortamda hazırlanarak bir işlem silsilesi içerinde GİB aracılığıyla gönderilmesi işlemidir.
e-fatura iki temel kural üzerinde işletilmektedir.
1 - Temel Fatura
2- Ticari Fatura .

Temel fatura senaryosunda satıcı firma tarafından alıcıya belli format ile ulaştırılmış olan belge ile ekranda onay ve red butonu yer almamaktadır. Bu fatura senaryosunda karşı tarafın bunu kabul etmesi öngörülmüş ve itiraz hakkı teknik olarak tanınmamıştır.

Diğer taraftan ticari fatura senaryosu ile satıcı tarafından alıcıya elektronik ortamda gönderilen "Ticari Fatura" ile ilgili olarak karşı tarafa bunu kabul yada itiraz hakkı tanınmaktadır.

Ticari fatura ile Temel fatura arasındaki en büyük fark faturanın itirazı ile ilgilidir. Buna göre, temel fatura, sistemdeki işleyişe göre onaylanamamakta ve red edilememektedir. Teknik altyapı böylesi bir duruma izin vermemektedir. Öte yandan ticari fatura, sistem dahilinde kabul ya da red edilebilmektedir.

TTK AÇISINDAN E-FATURAYA İTİRAZ SÜRE VE ŞEKİL AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ.

Fatura ve teyit mektubu Türk Ticaret Kanununun 21. Maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

3. Fatura ve teyit mektubu
MADDE 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

(2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.

(3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.


Türk Ticaret kanununun 21/2 .maddesine göre faturanın içeriğine alındığı tarihten itibaren sekiz (8) gün içinde itiraz edilebileceğini, aksi halde faturanın içeriği eksik, noksan, hatalı olsa bile kabul etmiş sayılacağını ifade etmektedir.
Türk Ticaret Kanunu tacirler arasında yapılan her türlü mal ve hizmet alım ve satımlarında karşı tarafın itirazını ve bu itirazın süre ve şekil açısından ispat kuvvetini ve yargıda lehine delil teşkil edeceğini anılan 21.maddesi ile düzenlemiştir. Ticari hayatın bir gereği olarak 8 günlük süre her işletme açısından bu anlamda önemli bir hüküm ifade etmektedir.
Bu şekilde tanımladığımız fatura aslında Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu açısında bir "sözleşme hükmü" taşımaktadır. Bu doğrultuda itirazın usul bakımında şekli ile itiraz yolları da önem teşkil etmektedir. Türk Ticaret Kanunu 18.maddesi bu itiraz sarih bir biçimde açıklık getirmektedir. Türk Ticaret Kanununa göre itiraz yolu 18.maddenin 3.fıkrasında şöyle açıklanmaktadır.

I – Genel olarak
MADDE 18-
(1) Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.
(2) Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.
(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.
(4) Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler saklıdır.

Buna göre, fatura ve benzeri vesikalar 3.madde de yazılan itiraz yolları kullanılarak bu itirazın geçerliliği sağlanabilmekte ve gerek TTK ve gerekse de Borçlar Kanunu açısında ispat edici hüküm barındırmaktadır. Kaldi ki; yine Türk Ticaret Kanunu'nun "Beyanlar, belgeler ve senetler" başlığını taşıyan 1525 maddesi de ;

MADDE 1525-
(1) Tarafların açıkça anlaşmaları ve 18 inci maddenin üçüncü fıkrası saklı kalmak şartıyla, ihbarlar, ihtarlar, itirazlar ve benzeri beyanlar; fatura, teyit mektubu, iştirak taahhütnamesi, toplantı çağrıları ve bu hüküm uyarınca yapılan elektronik gönderme ve elektronik saklama sözleşmesi, elektronik ortamda düzenlenebilir, yollanabilir, itiraza uğrayabilir ve kabul edilmişse hüküm ifade eder.
(2) Kayıtlı elektronik posta sistemine, bu sistemle yapılacak işlemler ile bunların sonuçlarına, kayıtlı posta adresine sahip gerçek kişilere, işletmelere ve şirketlere, kayıtlı elektronik posta hizmet sağlayıcılarının hak ve yükümlülüklerine, yetkilendirilmelerine ve denetlenmelerine ilişkin usul ve esaslar Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından bir yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş ay içinde yayımlanır.
Şeklinde açık bir tanımla fatura ve benzeri belgelere itiraza cevaz vermiştir.
SONUÇ:
İş yaşamı da tıpkı diğer yaşam alanlarında olduğu gibi teknolojik ve bilimsel yeniliklerden etkilenmemesi neredeyse olanaksızdır. Toplumsal evrilme süreçlerini Tarım, sanayi ve bilgi toplumu olarak bir düzleme oturtursak, sanayi toplumu dönemi kapanmış ve hali hazırda içinde yaşamakta olduğumuz bilgi toplumu sürecine girmiş ve bu sürecin içinde gelişme ortamında olduğumuzu bilmekteyiz. Bu bağlamda ticari ilişkiler de neredeyse her evresi elektronik ortamda birbirine bağlanılarak zaman, insan kaynağı, para gibi atıl duruma düşecek fonksiyonları aza indirgemiştir. E-Fatura da bu sistem içerisinde ticari hayatımıza yeni giren bir kavramdır. E fatura kabul sürecinde özellikle TEMEL FATURA senaryosunda itiraz yolları şimdiki mevzuat hükümlerinde ihtilaflara yol açacak durumda gözükmektedir. Çünkü karşı taraf bu fatura formatını sistemden red edememekte ve zorunlu olarak kabul etmektedir. Bunu anca iade faturası keserek düzeltebilmekte, ya da geliştirdiği bir ara programla ticari bir bağı yoksa zaten kabul imkanı tanımamaktadır. Gerek V.U.K. nu gerek se TTK nın 18/3.ve 1525/1 maddelerinde faturaya itiraz yolları KEP (kayıtlı elektronik posta) ile de yapılıyor olabilmesi e fatura da ki TEMEL FATURA senaryosuna açıkça derç edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.



1- Prof. Dr., E. Öğretim Üyesi, YMM, Yaklaşım / Aralık 2013 / Sayı: 252
2- http://yukahukuk.com/elektronik-fatura-kayit-sistemi-hakkinda
3- http://www.ugurkampus.com/makaleler/e-fatura-sistemi/
4- Rüknettin KUMKALE, e -FATURA SİSTEMİNDE FATURAYA İTİRAZ
5- http://www.alomaliye.com/2014/ruknettin-kumkale-e-fatura-sisteminde-faturaya-itiraz.htm

GÜLİN GÜRGENÇ



kaynak : http://muhasebenet.net/haber.php?haber_id=10784

Gece çalışma Süreleri ve Ücret Hesaplaması



Gece çalışma Süreleri ve Ücret Hesaplaması


Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süreleri ise günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saat ile sınırlandırılmıştır. Haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir.

Gece Çalışması

Çalışma hayatında "gece" en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir. İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez. 6645 sayılı kanunla getirilen düzenleme ile; turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde işçinin yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir. Gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında iki haftalık nöbetleşme esası da uygulanabilir. Postası değiştirilecek işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada çalıştırılamaz.



Kadın çalışanların gece postasında çalıştırılma süresi

Kadın çalışanlar her ne şekilde olursa olsun gece postasında yedi buçuk saatten fazla çalıştırılamaz.

Belediye sınırları dışındaki her türlü işyeri işverenleri ile belediye sınırları içinde olmakla beraber, posta değişim saatlerinde toplu taşıma araçları ile gidip gelme zorluğu bulunan işyeri işverenleri, gece postalarında çalıştıracakları kadın çalışanları, sağlayacakları uygun araçlarla ikametgâhlarına en yakın merkezden, işyerine götürüp getirmekle yükümlüdür.

Kadın çalışanların gece postalarında çalıştırılabilmeleri için, işe başlamadan önce, gece postalarında çalıştırılmalarında sakınca olmadığına ilişkin sağlık raporu işyerinde görevli işyeri hekiminden alınır.

Ayrıca işveren, işin devamı süresince, çalışanın özel durumunu, işyerinde maruz kalınan sağlık ve güvenlik risklerini de dikkate alarak işyeri hekimince belirlenen düzenli aralıklarla çalışanların sağlık muayenelerinin yapılmasını sağlar.



Kadın çalışanların, eşlerinin de gece postasında çalışması durumu

Kadın çalışanın kocası da işin postalar halinde yürütüldüğü aynı veya ayrı bir işyerinde çalışıyor ise kadın çalışanın isteği üzerine, gece çalıştırılması, kocasının çalıştığı gece postasına rastlamayacak şekilde düzenlenir.

Aynı işyerinde çalışan eşlerin aynı gece postasında çalışma istekleri, işverence imkan dahilinde karşılanır.



Gebelik ve analık durumunda çalıştırılma yasağı

Kadın çalışanlar, gebe olduklarının doktor raporuyla tespitinden itibaren doğuma kadar, emziren kadın çalışanlar ise doğum tarihinden başlamak üzere kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla bir yıl süre ile gece postalarında çalıştırılamazlar.

Ancak emziren kadın çalışanlarda bu süre, anne veya çocuğun sağlığı açısından gerekli olduğunun işyerinde görevli işyeri hekiminden alınan raporla belgelenmesi halinde altı ay daha uzatılır.



Fazla Çalışma

Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. Denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırkbeş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.

Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.

Kanunda belirtilen zorunlu nedenler ve olağanüstü haller dışında yer altında maden işlerinde çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz.

Yer altında maden işlerinde çalışan işçilere, haftalık otuz yedi buçuk saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yüzden az olmamak üzere arttırılması suretiyle ödenir.



Gece Çalışma Ücretinin Hesaplanması

(…) Mahkemece; davacının belirlenen 17:00-02:00 saatleri arasındaki çalışma süresinin tümü için gece zammı hesaplaması yapılmıştır. Toplu İş Sözleşmesinin 59. Maddesi (b) fıkrasında, saat 20:00-06:00 saatleri arasında yapılan normal çalışmaların gece çalışması olduğu ve bu saatlerde çalışan işçilere ücretlerinin %25 zamlı ödeneceği belirtilmiştir. Davacının 17:00-02:00 saatleri arasında çalıştığı belirlenmiş ise de, TİS 59. Maddesi zamlı ücret uygulanacak çalışma saatlerini açıkça belirtmiştir. Hal böyle olunca, davacının çalışma saatleri ve TİS 59. Maddesi birlikte değerlendirildiğinde 20:00- 02:00 saatleri arasındaki çalışması için zamlı ücret hesaplaması yapılması gerekirken, TİS kapsamını aşacak şekilde hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.

Mehmet Fatih GELERİ



İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı

14 Ekim 2015 Çarşamba

Nikâhsız Eş İş Kazası Geçirirse

Nikâhsız Eş İş Kazası Geçirirse


İş kazası sonucu ölümlerde geride kalan hak sahiplerine ölüm geliri bağlanıyor. Peki iş kazasından dolayı eşini kaybeden imam nikâhlılara herhangi bir ödeme yapılabiliyor mu?


Geçen hafta isimsiz bir e-posta aldım. E-postayı gönderen kişi bir yakınının başına gelenleri anlatmış. Resmi nikâhı olmayan ve imam nikâhı ile köyde yaşayan bir karı-koca var. 2015 başında, erkek şehre çalışıp para kazanmaya geliyor, bir inşaatta da iş buluyor. Birgün inşaatta çalışırken iskeleden düşüyor ve ölüyor. Geride kalan kadın ise biçare köyde kalıyor. Daha sonra iş kazası olduğu için SGK'ya başvuruyor ancak resmi nikâh olmadığı için kendisine aylık bağlanmayacağı söyleniyor. E-postayı gönderen kişi eşini kaybeden kadın için ne yapılabileceğini soruyor.
Ne yazık ki ülkemizde, özellikle İç ve Doğu Anadolu'da, halen resmi nikâh olmaksızın, imam nikâhıyla kurulan ve devam ettirilen evlilikler var. Bu durum ülkemizin sosyolojik bir gerçeği. Ancak yasalarımızda, bir evlilik müessesesinden bahsedilebilmesi için resmi nikâh şartı bulunuyor. Bunlardan birisi de sosyal güvenlik ile ilgili 5510 sayılı kanun.

Ölüm geliri için resmi nikâh şart
İş kazası sonucu ölümlerde geride kalanlara sağlanan en önemli hak ölüm geliri bağlanması. İş kazası sonucu ölen kişi bir gün dahi çalışmış olsa hak sahiplerine ölüm geliri bağlanmakta. Söz konusu hak sahiplerinden birisi de dul kalan eş.
Sigortalının ölümü ile dul kalan eşe gelir bağlanabilmesi için ölüm tarihinde aralarında yasal bir evlilik ilişkisinin bulunması gerekli.
Bu nedenle, karı-koca gibi birlikte yaşama veya imam nikâhı ile evlenmiş olma bu kişilere hak sahibi niteliğini kazandırmıyor.
Ölümden önce resmi bir evlilik yapmış olmalarına rağmen, ölüm tarihinden önce boşanılmış olması halinde de geride kalan eşin ölen sigortalıdan dolayı gelir alma hakkı bulunmuyor.

Nikâhsız Eş DYK Tazminatı Alabilir
Başlığı okuyunca "Nedir bu DYK tazminatı" diye sorabilirsiniz. Hukuk sistemimizde iş kazası sonucu ölümlerde geride kalan hak sahiplerinin dava açıp iş kazasında kusurlu olan işverenden isteyebilecekleri bir tazminat var. Bu tazminatın adı "Destekten Yoksun Kalma Tazminatı".
Öyle ki bu tazminatı isteyebilecekler arasında resmi nikâhı olmayan eş de bulunuyor. Ancak bunun için erkek ve kadın arasında düzenli ve devamlı olarak ortak bir yaşam sürdürme ve birbirine maddi destek olma şartı bulunuyor.
Bu uygulama ile iş kazası sonucu ölen işçinin muhtemel yaşam süresi içinde çalışarak geride kalanlara yapacağı maddi destek hesaplanıyor ve toptan olarak tazminat şeklinde ödeniyor.
Yani nikâhsız eş de bu davayı açarak toplu şekilde destekten yoksun kalma tazminatını talep etme hakkına sahip.

Çocukların Durumu Nasıl?
İş kazası sonucu ölümlerde ölüm geliri bağlanması açısından hak sahiplerinden birisi de çocuklar.
Ölüm geliri bağlanabilmesi için çocukların çalışmıyor olması ve kendi çalışmaları nedeniyle SGK'dan aylık/gelir almıyor olmaları gerekli. Bunun dışında, evli olup olmadıklarına bakılmaksızın, erkek çocukların yükseköğrenim görmeleri halinde 25 yaşını doldurmamış olmamaları, ortaöğrenim görmeleri halinde 20 yaşını doldurmamış olmaları, herhangi bir eğitim kurumunda öğrenim görmemeleri halinde ise 18 yaşını doldurmamış olmaları şartı var.
Kız çocuklarının ise evli olmamaları gerekli. Kız çocuklarına ölüm geliri bağlanabilmesi için herhangi bir yaş ya da öğrenim durumu şartı yok.
Peki çocuk nikâhsız eşten dünyaya gelmişse ne olacak? Ölüm geliri bağlanmasında evlilik bağı içinde doğan çocuklar hak sahibi sayılıyor. Ancak, sigortalı tarafından evlat edinilmiş, tanınmış veya nesebi düzeltilmiş yahut babalığı hükme bağlanmış çocuklar da hak sahibi oluyorlar. Dolayısıyla bu çocuklara ölüm geliri bağlanması mümkün.

MEHMET BULUT / MEYDAN GAZETESİ

327 Milyon Kişi 401 Milyar Vergi Ödedi

327 Milyon Kişi 401 Milyar Vergi Ödedi


2014 yılında 461,6 milyar TL bütçe geliri toplanmış. Bu gelirin 401,7 milyar TL'si 78 milyon vatandaşımızın, mal ve hizmet alımları, sermaye ve tasarrufundan alınan vergilerden oluşuyor.

Ülkemizde bütçe gelirlerinin yüzde 87'si vergi gelirlerinden oluşuyor. Vergi alınması bir devletin hükümranlığının en önemli unsuru olduğu gibi, halkın devleti yönetenleri hükümetleri yani denetleme hakkı vermesi bakımından da önem arz eder.

2014 yılında toplanan vergilerin büyük çoğunluğu dolaylı vergilerden yani tüketim üzerinden alınan vergilerden oluşuyor. Bu vergi türünde, ödeyiciler aracılar vasıtasıyla vergi ödediklerinin farkında bile olmuyor. 401,6 milyar vergi gelirinin 130,5 milyar TL'si Katma Değer Vergisi olarak toplanmış. Mesela KDV mükellefi olan ve bu vergiyi ödeyen mükellef sayısı 2.390.387 iken aslında bu vergi tüm ülke vatandaşlarını ilgilendiren, her türlü mal ve hizmet alımında hesaplanan bir vergi olduğundan nüfusumuzun tamamı tarafından ödenmekte. Hatta ülkemize gelen turistler de dâhil edildiğinde kaba bir hesapla bu verginin 80 milyon kişiden alınması manasına geliyor.

Aynı şekilde Özel Tüketim Vergisi de başta otomotiv ve akaryakıt ürünleri olmak üzere, hemen hemen tüm ürünlerin mahiyetine giren bir vergidir. Kaynakta vergileme esası geçerli olan bu verginin yaklaşık olarak 2.500 civarında mükellef var. Buna mukabil bu vergide de vergi ödeyicisi konumunda olan kişi sayısı neredeyse tüm ülke nüfusu ve ülkeye gelen yabancı turist sayısı toplamına denk.

Yapılan işleme ve faydalanılan hizmete göre ödenen vergilerden birisi de Özel İletişim Vergisi. 1999 yılında Marmara depremi sonrasında geçici olarak getirilen ve daha sonra kalıcı hale dönüştürülen bu vergi de hemen hemen hepimizin hayatına yansımış durumda. Cep telefonu, alım ve devirleri ile görüşmeleri üzerinden, internet ücretleri ve radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve kablo ortamından iletilmesi gibi telekomünikasyon işlemleri üzerinden alınan bu verginin ödeyicisi aslında tüm bu hizmetlerden faydalanan vatandaşlar. Sabit telefon, GSM ve internet abone sayısı, bir kişinin birden fazla aboneliğinin bulunması sebebiyle ülke nüfusunu aşmış durumda. Buna mukabil bu vergi hizmet sağlayıcı firmalar tarafından tahsil edilip vergi dairelerine onlar tarafından aktarılıyor. Geçtiğimiz yıl Özel İletişim Vergisi adı altında 127 milyon kişiden (şirketler dâhil) 4,6 milyar TL vergi toplanmış.

Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi gibi kazanç üzerinden alınan vergiler doğrudan (dolaysız) vergiler olarak adlandırılır. Bu vergileri doğrudan kazanç sahipleri ödüyor. Yalnız çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergileri de kazancı elde eden ücretliler tarafından değil, işverenler tarafından ödeniyor. Ülkemizde Kurumlar Vergisi beyannamesi veren toplam 673.920 mükellef var. Bu mükellefler, geçtiğimiz yıl toplam 35,1 milyar TL Kurumlar Vergisi ödemiş. Aynı şekilde basit usule tabi mükellefler, kira geliri vergisi ödeyenler, mevduat faizi veya kâr payı vergisi ödeyenler ve 14 milyon civarındaki ücretlilerden tahsil edilen gelir vergisi tutarı 91 milyar TL.

Otomobil, otobüs, kamyon gibi araçların doğrudan sahiplerinden yani 18 milyon kişiden 2014 yılında Motorlu Taşıtlar Vergisi adı altında 7,8 milyar TL vergi toplanmış.

Çoğunluğu tapu ve mahkeme işlemleri olmak üzere tahminen 4 milyon kişi ve şirketten harç olarak toplanan vergi tutarı da 14,8 milyar TL. Bilindiği gibi özellikle tapu harçları, damga vergileri vs. işlem vergileri, kanunda herhangi bir istisna tanınmamışsa, işlemi yapan her ki taraftan alınır.



YUSUF KELEŞ / ZAMAN

Blog Arşivi