Yurt dışında düzenlenen kâğıtlarda damga vergisi
I. Giriş
1964 yılında yürürlüğe giren 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu, yıllar içerisinde birçok değişikliğe uğramış olup, halihazırda günümüzde de damga vergisi uygulamasına yön vermektedir.
Damga vergisi, hukuki işlemlerin dayanağı olan belge ve kâğıtların üzerinden vergi alınması esasına dayanmaktadır.
Bu yazımızın konusunu, damga vergisi uygulamasındaki "yurt dışında düzenlenen kâğıtlar" kavramının incelenmesi, kâğıtların nerede düzenlendiğinin tayini ve kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağına ilişkin değerlendirmeler oluşturmaktadır.
II. Damga vergisinin konusu
Damga Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde, (1) sayılı tabloda yazılı kâğıtların (sözleşmeler, kararlar ve mazbatalar, ticari işlemlerde kullanılan kâğıtlar, makbuzlar ve diğer kâğıtlar) damga vergisine tabi olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Bir kâğıdın damga vergisi kapsamında değerlendirilebilmesi için, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenmesi ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olması veya elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulması gerekmektedir.
Ayrıca anılan maddede, yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu Kanun'un 4'üncü maddesinde, mahiyeti tayin edilmek istenen kâğıt üzerinde başka bir kâğıda atıf yapılmışsa, atıf yapılan kâğıdın hükümlerine nazaran iktisap ettiği mahiyete göre vergi alınacağı, 5'inci maddesinde ise bir nüshadan fazla düzenlenen kâğıtların her nüshasının ayrı ayrı, aynı miktar veya nispette damga vergisine tabi olacağı belirtilmiştir.
III. Damga vergisinin mükellefi
Damga vergisinin mükellefi Damga Vergisi Kanunu'nun 3'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddede;
"Damga Vergisinin mükellefi kâğıtları imza edenlerdir.
Resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kâğıtların Damga Vergisini kişiler öder.
Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların vergisini, Türkiye`de bu kâğıtları resmi dairelere ibraz eden, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananlar öderler. Ancak bunlardan ticari veya mütedavil kâğıt mahiyetinde bulunanların vergisini, bunları en evvel satan veya kabul veya başka suretle kullanan kişiler öderler."
hükümleri yer almaktadır.
IV. Damga Vergisi Kanunu'nda "kâğıdın hükmünden faydalanma" kavramı
"Kâğıdın hükmünden faydalanma" kavramına ilişkin olarak Damga Vergisi Kanunu'nda açık bir tanıma yer verilmemiş olması ve Maliye Bakanlığı'nın tebliğ bazında net bir açıklama yapmamış olması, kavramın uzun yıllardır tartışma konusu olmasına neden olmuştur. Konuya ilişkin verilmiş mukteza ve yargı kararlarına geçmeden önce, Hesap Uzmanları Danışma Komisyonunun 11.03.1988 tarihinde aldığı karara değinmekte fayda görüyoruz. Söz konusu kararda yer alan aşağıdaki açıklamalar dikkat çekicidir:
"Damga Vergisi Kanunu'nun 1/3'üncü maddesinde belirtilen bir şekilde bir kâğıt resmi daireye ibraz edildiği zaman o kâğıdın hükümlerinden yararlanma kendiliğinden gerçekleşmiş olur. Çoğu kez ibraz ile hükmünden yararlanma iç içedir. Ancak bir kâğıdın hükümlerinden Türkiye'de yararlanma her zaman ibraz ile mümkün değildir. İbraz dışında da o kâğıdın hükümlerinden Türkiye'de yararlanma söz konusu olabilir. Zaten Damga Vergisi Kanunu'nda da ibrazı ve hükümlerinden faydalanma ayrı ayrı belirtilmiştir. Dolayısıyla hükmünden yararlanma ibrazın dışında da olabilir. Hükmünden yararlanma DVK'na sonradan ilave edilmiştir.
Bir kâğıdın hükümlerinden yararlanma konusunda bir çerçeve çizmek, bir tarif yapmak çok güçtür. Ama yine de konuya şu şekilde çerçeve çizilebilir. Yabancı memleketlerde düzenlenen kâğıtlara dayanılarak Türkiye'de;
Örneğin yurt dışında düzenlenen bir sözleşmeye dayanılarak bir işlem tesis etmek, o sözleşmenin hükümlerinden Türkiye'de yararlanıldığını gösterir. Bunun için sözleşmenin ibrazı şart değildir.
Hüküm bir gücün, bir etkinin ifadesidir. Yani bir kâğıdın hükmünden yararlanma o kâğıdın gücünden, etkisinden yararlanmadır. Örneğin yabancı memleketlerde düzenlenen bir kâğıt Türkiye'ye gönderilmiş, ancak kâğıt herhangi bir işleme dayanak teşkil etmeksizin kasada muhafaza edilmişse, o kâğıdın gücünden yani hükümlerinden yararlanılmamıştır. Çünkü burada ne kâğıda dayanılarak bir işlem tesis edilmiş, kâğıt ne bir ispat aracı olarak kullanılmış, ne de kâğıda dayanılarak bazı hak veya hususlardan yararlanılmıştır. Kâğıt yalnız kasada muhafaza edilmiştir."
Görüldüğü üzere Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu, tartışma konusu kavramı oldukça geniş şekilde yorumlamaktadır.
Konuya ilişkin olarak İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.18.01-155[1-2012/100]-2579 sayılı muktezada;
"Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtlar damga vergisine tabi bulunmamakla birlikte, bu kâğıtlar, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde, söz konusu işlemlerin yapıldığı tarih itibarıyla damga vergisine konu teşkil edecektir.
Yabancı memleketlerde düzenlenen kâğıtlar açısından Türkiye'de hükmünden faydalanma konusu esas olarak, kâğıtlarda yer alan hak ve yükümlülüklere dayanılarak hukuki, ticari, mali olaylar ve sonuçlar yaratmak olarak anlaşılmalıdır. Hüküm bir gücün, etkinin ifadesi olduğundan, bir kâğıdın hükmünden yararlanma o kâğıdın gücünden, etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda, yabancı memleketlerde düzenlenen bir kâğıda ilişkin bazı haklardan veya hususlardan Türkiye'de yararlanılması veyahut kâğıda dayanılarak Türkiye'de bazı işlemler yapılması o kâğıdın hükmünden yararlanıldığı anlamına gelmektedir."şeklinde açıklamada bulunulmuştur.
Bununla birlikte, kâğıtların hükümlerinden faydalanmanın ne şekilde ele alınması gerektiğine yönelik güzel bir örnek sayılabilecek olan Danıştay 7. Daire'nin 20.12.2000 tarih, E. 1999/294, K. 2000/4088 sayılı kararında ise, "488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun 'Mükellef' başlıklı 3'üncü maddesinin son fıkrasında; yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların vergisinin, Türkiye'de bu kâğıtları resmi dairelere ibraz edenler, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananlar tarafından ödeneceği öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, fıkrada, yabancı memleketlerde veya Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtlar dolayısıyla damga vergisinin doğabilmesi, birbirinden bağımsız üç ayrı durumdan herhangi birinin gerçekleşmiş olmasına bağlı bulunmaktadır. Bu üç durum; kâğıdın Türkiye'de resmi dairelere ibraz edilmesi, üzerinde devir veya ciro işlemi yapılması ve herhangi bir suretle hükmünden yararlanılmasıdır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme Türkiye'de herhangi bir resmi daireye ibraz edilmediği gibi, üzerinde devir ve ciro işlemi de yapılmadığından; ilk iki durum, olayda, söz konusu değildir. Damga vergisini doğuran üçüncü durumun varlığı ise mahkemece, hükmünden faydalanma koşulunun, kâğıdın vergilendirme için gerekli olan ticari ya da hukuki işlem için Türkiye'de resmi makamlara ibraz edilmesi şeklinde gerçekleşmiş olmasına bağlı kabul edilmiştir. Bu yorum tarzı kabul edilebilir nitelikte değildir. Zira kâğıdın Türkiye'de resmi makamlara ibrazı hali, yukarıda, yabancı ülkelerde düzenlenen kâğıtlar bakımından, damga vergisini doğurduğu açıklanan üç bağımsız durumdan ilkidir. Hükmünden yararlanma halinden ayrı ve bağımsız bir durum olarak düzenlemede yer alan resmi makamlara ibraz halinin, aynı zamanda, hükmünden yararlanma halinin gerçekleşme koşulu olarak kabulü, kanun koyucunun damga vergisini doğuran olay olarak üç ayrı hal öngörmekle güttüğü amaca aykırıdır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı Banka hakkındaki tarhiyatın, inceleme elemanı tarafından, yukarıda sözü edilen sözleşmenin hükmünden Türkiye'de faydalanıldığından bahisle, önerildiği anlaşılmıştır. O halde; dosyadaki uyuşmazlığın çözümü, "hükmünden faydalanma" kavramının anlamının ve olayda, gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine bağlı bulunmaktadır. Damga vergisinin konusu olan her kâğıt, taraflarına haklar yaratan ya da borç, yükümlülük ve ödevler getiren hukuki durumları belli eden veya ispata yarayan araçtır. Bu tür bir kâğıdın hükmünden yararlanma ise belgelenen hukuki durumun öngördüğü hak, borç, yükümlülük ve ödevlere işlerlik kazandırılması; başka deyişle, tarafların haklarını elde etmeleri, borç, yükümlülük ve ödevlerini de yerine getirmeleridir. Yabancı ülkelerde düzenlenen kâğıtlar bakımından, söz konusu elde etme ve yerine getirme eylemlerinin Türkiye'de gerçekleşmesi, yukarıda açıklanan yasal düzenlemede öngörülen, damga vergisini doğuran olaydır."şeklinde karar tesis edilmiştir.
Görülebileceği üzere, kâğıtların hükümlerinden faydalanma kavramı yargı tarafından geniş bir şekilde yorumlanmaktadır. Konunun Maliye Bakanlığı tarafından açıklığa kavuşturulması ortaya çıkması muhtemel problemleri bertaraf edebilecektir.
V. Sözleşmeler nerede ve ne zaman düzenlenmiş sayılır?
Yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere, Damga Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Sözleşmeler, taraflara karşılıklı olarak belli bir edimin yerine getirilmesi borcunu yükleyen iki taraflı metinler olup, kâğıtların her iki tarafça imzalanmasını müteakip bu niteliği kazanırlar. Taraflardan sadece birisinin imzasını taşıyan bir metin sözleşme değil tek taraflı irade açıklamasıdır.
Bu husus, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 1'inci maddesinde, aşağıdaki hüküm ile vücut bulmaktadır:
"Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir."
Taraflar, irade açıklamalarını yani öneri (icap) ve kabullerini, sözle, yazıyla, kanaat verici bir davranışla veya internet iletişim araçları ile yapabilmektedir. Sözleşmenin meydana gelmesi için irade beyanının (öneri-icap) muhataba ulaşması ve karşılığında uygun cevap (kabul) alınması gerekmektedir. Nitekim 6098 sayılı Kanun'un 11'inci maddesinde, hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmelerin, kabulün gönderildiği andan başlayarak hüküm doğuracağı belirtilmiştir.
Bu çerçevede, yurt dışında bulunan kişi/kurumlar tarafından imzalanarak Türkiye'de bulunan kişi/kurumlara gönderilen ve bu kişi/kurumlar tarafından da imzalanarak tekemmül eden sözleşmelerin Türkiye'de düzenlenmiş olan sözleşmelerden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Öte yandan, tersi durumda da, yani Türkiye'de bulunan kişi/kurumlar tarafından imzalanarak yurt dışında bulunan kişi/kurumlara gönderilen ve yurt dışında bulunan kişi/kurumlar tarafından da imzalanarak tekemmül eden sözleşmenin, yurt dışında imzalandığının kabul edilmesi ve vergiyi doğuran olayın varlığından söz edilebilmesi için, sözleşmenin resmi dairelere ibraz edilmesi veya hükümlerinden Türkiye'de yararlanılıp yararlanılmadığının tespiti gerekmektedir.
Bununla birlikte, Maliye Bakanlığı tarafından verilen görüşlerde ve yargı kararlarında da, yurt dışında düzenlenen kâğıtların nerede imza edildiğinin tespitinin önem taşıdığı vurgulanmış olup, kâğıtların tabi olacağı damga vergisinin de bu hususlar dahilinde belirleneceği vurgulanmıştır.
Konuya ilişkin yargı kararlarında yurt dışında düzenlenen kâğıtların nerede düzenlendiğinin tespitinden söz edilmiş olup, ilgili tespite göre kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağı yönünde açıklamalarda bulunulmuştur.
Nitekim Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.11.2008 tarih, E. 2007/403, K. 2008/734 sayılı kararında, "Sözleşmeler, taraflarına karşılıklı olarak belli bir edimin yerine getirilmesi borcunu yükleyen iki taraflı metinlerdir. Bu yüzden her iki tarafça sözleşme metninin uygun bulunduğunu göstermek üzere, imzalanması halinde bu niteliği kazanır. Böyle bir metnin taraflardan birinin imzasını taşıdığı evrede sadece o tarafın diğer tarafla hangi koşullar altında sözleşme yapılabileceğine ilişkin tek taraflı irade açıklamasının varlığından söz edilebileceğinden bu evre, sözleşmenin hazırlık evresidir. Sözleşme, bir tarafın hazırlayarak imzaladığı sözleşme metninin sunulduğu diğer tarafça da imzalanmasıyla yapılmış olur. Bu nedenle merkezleri yurt dışında bulunan kurumlar tarafından hazırlanıp imzalanarak Türkiye'de bulunan davacıya gönderilen ve incelendikten sonra davacı tarafından da imzalanmak suretiyle tamamlandığı anlaşılan sözleşmelerin Türkiye'de yapıldığının kabulü zorunludur." şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Zaman zaman kâğıdın üzerinden sözleşmenin yurt içinde mi yurt dışında mı imzalandığı belirlenememektedir. Böylesi durumlarda, uygulamada inceleme elemanları, kâğıdı imzalayan kişilerin imza tarihinde kâğıtların imzalandığı ülkede bulunup bulunmadıklarını ilgili kişilerin pasaportlarının incelenmesi yoluyla tespit etmektedirler.
Bununla birlikte, Danıştay 7. Dairenin 14.12.2005 tarih, E. 2003/2319, K. 2005/3273 sayılı kararında, yurt dışında düzenlenen kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağı ile kaç nüshasının vergiye tabi olacağı durumuna değinilmiştir. İlgili kararda, "Olayda, her iki sözleşmenin, taraflarca mutabık kalınan çerçevede yurt dışında hazırlanıp, sözleşmelerin yurt dışında mukim taraflarınca imzalandıktan sonra, davacı Şirkete iki nüsha halinde gönderildiği ve birer nüshası imzalandıktan, bir başka deyişle imzaları tamamlandıktan sonra da ilgili yabancı şirketlere geri gönderildiği hususları taraflar arasında ihtilafsızdır. Bu durumda, imza safhası Türkiye'de tamamlanan ve bu suretle herhangi bir hususu ispat ve belli etmek için ibraz edilebilecek nitelik kazanan sözleşmelerin Türkiye'de düzenlendiği; bir başka deyişle, vergiyi doğuran olayın Türkiye'de gerçekleştiği sonucuna varılmakla, söz konusu sözleşmelerin 488 sayılı Kanun'un yukarıda anılan 1'inci maddesinin 1'inci fıkrası uyarınca damga vergisine tabi tutulmasında yasaya aykırılık görülmediğinden, Mahkemece, bu sözleşmelerin yurt dışında düzenlenen kâğıtlardan olduğunun kabulü suretiyle yapılan değerlendirmeye dayalı kararda isabet bulunmamaktadır." şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Dolayısıyla, kâğıdın nerede düzenlendiğinin ve hükümlerinden nerede faydalanıldığının belirlenmesi vergiyi doğuran olayın varlığının tespitinde belirleyici unsur olacaktır. Türkiye'de düzenlenmiş olan kâğıtlarda vergiyi doğuran olayın varlığından bahsedebilmek için düzenlenen kâğıtların herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek nitelikte olması yeterliyken, yurt dışında düzenlenen kâğıtların vergilendirilmesinde ise kâğıdın Türkiye'de resmi dairelere ibraz edilmesi, Türkiye'de devir ve ciro edilmesi veya düzenlenen kâğıtların hükmünden Türkiye'de faydalanılmış olması şartı aranılmaktadır. Uygulamada "faydalanma" kavramı yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere, oldukça geniş bir şekilde yorumlanmaktadır.
VI. Sonuç
Yazımızda, damga vergisi uygulamasında sıklıkla tereddüte düşülen "yurt dışında düzenlenen kâğıtlar" kavramının incelenmesi ile kâğıtların tabi olacağı damga vergisi uygulamasının tespiti; vergi idaresi tarafından verilen muktezalar ve Danıştay kararlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır.
Yargı kararları ve muktezalara bakıldığında hükmünden yararlanma kavramının çok geniş algılandığı, sözleşmenin herhangi bir şekilde işlerlik kazanması halinde hükmünden yararlanıldığı kabul edilmiştir.
Öte yandan, sözleşmelerin tamam edildiği yerde ve zamanda doğduğunu ve damga vergisi uygulamalarının bu paralelde gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Netice olarak, birçok tartışmayı beraberinde getiren yurt dışında düzenlenen kâğıtlarda damga vergisi uygulaması, iş sahipleri tarafından dikkate alınması gereken bir konudur. Ayrıca yer vermiş olduğumuz konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından açıklayıcı bir tebliğin yayımlanmasının uygulamada karşılaşılan tereddütlerin ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayacağı kanaatindeyiz.
Gazihan Karabıyık
Kaynakça:
I. Giriş
1964 yılında yürürlüğe giren 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu, yıllar içerisinde birçok değişikliğe uğramış olup, halihazırda günümüzde de damga vergisi uygulamasına yön vermektedir.
Damga vergisi, hukuki işlemlerin dayanağı olan belge ve kâğıtların üzerinden vergi alınması esasına dayanmaktadır.
Bu yazımızın konusunu, damga vergisi uygulamasındaki "yurt dışında düzenlenen kâğıtlar" kavramının incelenmesi, kâğıtların nerede düzenlendiğinin tayini ve kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağına ilişkin değerlendirmeler oluşturmaktadır.
II. Damga vergisinin konusu
Damga Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde, (1) sayılı tabloda yazılı kâğıtların (sözleşmeler, kararlar ve mazbatalar, ticari işlemlerde kullanılan kâğıtlar, makbuzlar ve diğer kâğıtlar) damga vergisine tabi olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Bir kâğıdın damga vergisi kapsamında değerlendirilebilmesi için, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenmesi ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olması veya elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulması gerekmektedir.
Ayrıca anılan maddede, yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu Kanun'un 4'üncü maddesinde, mahiyeti tayin edilmek istenen kâğıt üzerinde başka bir kâğıda atıf yapılmışsa, atıf yapılan kâğıdın hükümlerine nazaran iktisap ettiği mahiyete göre vergi alınacağı, 5'inci maddesinde ise bir nüshadan fazla düzenlenen kâğıtların her nüshasının ayrı ayrı, aynı miktar veya nispette damga vergisine tabi olacağı belirtilmiştir.
III. Damga vergisinin mükellefi
Damga vergisinin mükellefi Damga Vergisi Kanunu'nun 3'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddede;
"Damga Vergisinin mükellefi kâğıtları imza edenlerdir.
Resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kâğıtların Damga Vergisini kişiler öder.
Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların vergisini, Türkiye`de bu kâğıtları resmi dairelere ibraz eden, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananlar öderler. Ancak bunlardan ticari veya mütedavil kâğıt mahiyetinde bulunanların vergisini, bunları en evvel satan veya kabul veya başka suretle kullanan kişiler öderler."
hükümleri yer almaktadır.
IV. Damga Vergisi Kanunu'nda "kâğıdın hükmünden faydalanma" kavramı
"Kâğıdın hükmünden faydalanma" kavramına ilişkin olarak Damga Vergisi Kanunu'nda açık bir tanıma yer verilmemiş olması ve Maliye Bakanlığı'nın tebliğ bazında net bir açıklama yapmamış olması, kavramın uzun yıllardır tartışma konusu olmasına neden olmuştur. Konuya ilişkin verilmiş mukteza ve yargı kararlarına geçmeden önce, Hesap Uzmanları Danışma Komisyonunun 11.03.1988 tarihinde aldığı karara değinmekte fayda görüyoruz. Söz konusu kararda yer alan aşağıdaki açıklamalar dikkat çekicidir:
"Damga Vergisi Kanunu'nun 1/3'üncü maddesinde belirtilen bir şekilde bir kâğıt resmi daireye ibraz edildiği zaman o kâğıdın hükümlerinden yararlanma kendiliğinden gerçekleşmiş olur. Çoğu kez ibraz ile hükmünden yararlanma iç içedir. Ancak bir kâğıdın hükümlerinden Türkiye'de yararlanma her zaman ibraz ile mümkün değildir. İbraz dışında da o kâğıdın hükümlerinden Türkiye'de yararlanma söz konusu olabilir. Zaten Damga Vergisi Kanunu'nda da ibrazı ve hükümlerinden faydalanma ayrı ayrı belirtilmiştir. Dolayısıyla hükmünden yararlanma ibrazın dışında da olabilir. Hükmünden yararlanma DVK'na sonradan ilave edilmiştir.
Bir kâğıdın hükümlerinden yararlanma konusunda bir çerçeve çizmek, bir tarif yapmak çok güçtür. Ama yine de konuya şu şekilde çerçeve çizilebilir. Yabancı memleketlerde düzenlenen kâğıtlara dayanılarak Türkiye'de;
- Bazı haklardan,
- Bazı hususlardan,
- Veya o kâğıda dayanılarak Türkiye'de bazı işlemler yaptırılırsa,
Örneğin yurt dışında düzenlenen bir sözleşmeye dayanılarak bir işlem tesis etmek, o sözleşmenin hükümlerinden Türkiye'de yararlanıldığını gösterir. Bunun için sözleşmenin ibrazı şart değildir.
Hüküm bir gücün, bir etkinin ifadesidir. Yani bir kâğıdın hükmünden yararlanma o kâğıdın gücünden, etkisinden yararlanmadır. Örneğin yabancı memleketlerde düzenlenen bir kâğıt Türkiye'ye gönderilmiş, ancak kâğıt herhangi bir işleme dayanak teşkil etmeksizin kasada muhafaza edilmişse, o kâğıdın gücünden yani hükümlerinden yararlanılmamıştır. Çünkü burada ne kâğıda dayanılarak bir işlem tesis edilmiş, kâğıt ne bir ispat aracı olarak kullanılmış, ne de kâğıda dayanılarak bazı hak veya hususlardan yararlanılmıştır. Kâğıt yalnız kasada muhafaza edilmiştir."
Görüldüğü üzere Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu, tartışma konusu kavramı oldukça geniş şekilde yorumlamaktadır.
Konuya ilişkin olarak İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 14.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.18.01-155[1-2012/100]-2579 sayılı muktezada;
"Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtlar damga vergisine tabi bulunmamakla birlikte, bu kâğıtlar, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde, söz konusu işlemlerin yapıldığı tarih itibarıyla damga vergisine konu teşkil edecektir.
Yabancı memleketlerde düzenlenen kâğıtlar açısından Türkiye'de hükmünden faydalanma konusu esas olarak, kâğıtlarda yer alan hak ve yükümlülüklere dayanılarak hukuki, ticari, mali olaylar ve sonuçlar yaratmak olarak anlaşılmalıdır. Hüküm bir gücün, etkinin ifadesi olduğundan, bir kâğıdın hükmünden yararlanma o kâğıdın gücünden, etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda, yabancı memleketlerde düzenlenen bir kâğıda ilişkin bazı haklardan veya hususlardan Türkiye'de yararlanılması veyahut kâğıda dayanılarak Türkiye'de bazı işlemler yapılması o kâğıdın hükmünden yararlanıldığı anlamına gelmektedir."şeklinde açıklamada bulunulmuştur.
Bununla birlikte, kâğıtların hükümlerinden faydalanmanın ne şekilde ele alınması gerektiğine yönelik güzel bir örnek sayılabilecek olan Danıştay 7. Daire'nin 20.12.2000 tarih, E. 1999/294, K. 2000/4088 sayılı kararında ise, "488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun 'Mükellef' başlıklı 3'üncü maddesinin son fıkrasında; yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların vergisinin, Türkiye'de bu kâğıtları resmi dairelere ibraz edenler, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananlar tarafından ödeneceği öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, fıkrada, yabancı memleketlerde veya Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtlar dolayısıyla damga vergisinin doğabilmesi, birbirinden bağımsız üç ayrı durumdan herhangi birinin gerçekleşmiş olmasına bağlı bulunmaktadır. Bu üç durum; kâğıdın Türkiye'de resmi dairelere ibraz edilmesi, üzerinde devir veya ciro işlemi yapılması ve herhangi bir suretle hükmünden yararlanılmasıdır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme Türkiye'de herhangi bir resmi daireye ibraz edilmediği gibi, üzerinde devir ve ciro işlemi de yapılmadığından; ilk iki durum, olayda, söz konusu değildir. Damga vergisini doğuran üçüncü durumun varlığı ise mahkemece, hükmünden faydalanma koşulunun, kâğıdın vergilendirme için gerekli olan ticari ya da hukuki işlem için Türkiye'de resmi makamlara ibraz edilmesi şeklinde gerçekleşmiş olmasına bağlı kabul edilmiştir. Bu yorum tarzı kabul edilebilir nitelikte değildir. Zira kâğıdın Türkiye'de resmi makamlara ibrazı hali, yukarıda, yabancı ülkelerde düzenlenen kâğıtlar bakımından, damga vergisini doğurduğu açıklanan üç bağımsız durumdan ilkidir. Hükmünden yararlanma halinden ayrı ve bağımsız bir durum olarak düzenlemede yer alan resmi makamlara ibraz halinin, aynı zamanda, hükmünden yararlanma halinin gerçekleşme koşulu olarak kabulü, kanun koyucunun damga vergisini doğuran olay olarak üç ayrı hal öngörmekle güttüğü amaca aykırıdır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı Banka hakkındaki tarhiyatın, inceleme elemanı tarafından, yukarıda sözü edilen sözleşmenin hükmünden Türkiye'de faydalanıldığından bahisle, önerildiği anlaşılmıştır. O halde; dosyadaki uyuşmazlığın çözümü, "hükmünden faydalanma" kavramının anlamının ve olayda, gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine bağlı bulunmaktadır. Damga vergisinin konusu olan her kâğıt, taraflarına haklar yaratan ya da borç, yükümlülük ve ödevler getiren hukuki durumları belli eden veya ispata yarayan araçtır. Bu tür bir kâğıdın hükmünden yararlanma ise belgelenen hukuki durumun öngördüğü hak, borç, yükümlülük ve ödevlere işlerlik kazandırılması; başka deyişle, tarafların haklarını elde etmeleri, borç, yükümlülük ve ödevlerini de yerine getirmeleridir. Yabancı ülkelerde düzenlenen kâğıtlar bakımından, söz konusu elde etme ve yerine getirme eylemlerinin Türkiye'de gerçekleşmesi, yukarıda açıklanan yasal düzenlemede öngörülen, damga vergisini doğuran olaydır."şeklinde karar tesis edilmiştir.
Görülebileceği üzere, kâğıtların hükümlerinden faydalanma kavramı yargı tarafından geniş bir şekilde yorumlanmaktadır. Konunun Maliye Bakanlığı tarafından açıklığa kavuşturulması ortaya çıkması muhtemel problemleri bertaraf edebilecektir.
V. Sözleşmeler nerede ve ne zaman düzenlenmiş sayılır?
Yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere, Damga Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde Yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtların, Türkiye'de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Sözleşmeler, taraflara karşılıklı olarak belli bir edimin yerine getirilmesi borcunu yükleyen iki taraflı metinler olup, kâğıtların her iki tarafça imzalanmasını müteakip bu niteliği kazanırlar. Taraflardan sadece birisinin imzasını taşıyan bir metin sözleşme değil tek taraflı irade açıklamasıdır.
Bu husus, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 1'inci maddesinde, aşağıdaki hüküm ile vücut bulmaktadır:
"Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir."
Taraflar, irade açıklamalarını yani öneri (icap) ve kabullerini, sözle, yazıyla, kanaat verici bir davranışla veya internet iletişim araçları ile yapabilmektedir. Sözleşmenin meydana gelmesi için irade beyanının (öneri-icap) muhataba ulaşması ve karşılığında uygun cevap (kabul) alınması gerekmektedir. Nitekim 6098 sayılı Kanun'un 11'inci maddesinde, hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmelerin, kabulün gönderildiği andan başlayarak hüküm doğuracağı belirtilmiştir.
Bu çerçevede, yurt dışında bulunan kişi/kurumlar tarafından imzalanarak Türkiye'de bulunan kişi/kurumlara gönderilen ve bu kişi/kurumlar tarafından da imzalanarak tekemmül eden sözleşmelerin Türkiye'de düzenlenmiş olan sözleşmelerden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Öte yandan, tersi durumda da, yani Türkiye'de bulunan kişi/kurumlar tarafından imzalanarak yurt dışında bulunan kişi/kurumlara gönderilen ve yurt dışında bulunan kişi/kurumlar tarafından da imzalanarak tekemmül eden sözleşmenin, yurt dışında imzalandığının kabul edilmesi ve vergiyi doğuran olayın varlığından söz edilebilmesi için, sözleşmenin resmi dairelere ibraz edilmesi veya hükümlerinden Türkiye'de yararlanılıp yararlanılmadığının tespiti gerekmektedir.
Bununla birlikte, Maliye Bakanlığı tarafından verilen görüşlerde ve yargı kararlarında da, yurt dışında düzenlenen kâğıtların nerede imza edildiğinin tespitinin önem taşıdığı vurgulanmış olup, kâğıtların tabi olacağı damga vergisinin de bu hususlar dahilinde belirleneceği vurgulanmıştır.
Konuya ilişkin yargı kararlarında yurt dışında düzenlenen kâğıtların nerede düzenlendiğinin tespitinden söz edilmiş olup, ilgili tespite göre kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağı yönünde açıklamalarda bulunulmuştur.
Nitekim Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.11.2008 tarih, E. 2007/403, K. 2008/734 sayılı kararında, "Sözleşmeler, taraflarına karşılıklı olarak belli bir edimin yerine getirilmesi borcunu yükleyen iki taraflı metinlerdir. Bu yüzden her iki tarafça sözleşme metninin uygun bulunduğunu göstermek üzere, imzalanması halinde bu niteliği kazanır. Böyle bir metnin taraflardan birinin imzasını taşıdığı evrede sadece o tarafın diğer tarafla hangi koşullar altında sözleşme yapılabileceğine ilişkin tek taraflı irade açıklamasının varlığından söz edilebileceğinden bu evre, sözleşmenin hazırlık evresidir. Sözleşme, bir tarafın hazırlayarak imzaladığı sözleşme metninin sunulduğu diğer tarafça da imzalanmasıyla yapılmış olur. Bu nedenle merkezleri yurt dışında bulunan kurumlar tarafından hazırlanıp imzalanarak Türkiye'de bulunan davacıya gönderilen ve incelendikten sonra davacı tarafından da imzalanmak suretiyle tamamlandığı anlaşılan sözleşmelerin Türkiye'de yapıldığının kabulü zorunludur." şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Zaman zaman kâğıdın üzerinden sözleşmenin yurt içinde mi yurt dışında mı imzalandığı belirlenememektedir. Böylesi durumlarda, uygulamada inceleme elemanları, kâğıdı imzalayan kişilerin imza tarihinde kâğıtların imzalandığı ülkede bulunup bulunmadıklarını ilgili kişilerin pasaportlarının incelenmesi yoluyla tespit etmektedirler.
Bununla birlikte, Danıştay 7. Dairenin 14.12.2005 tarih, E. 2003/2319, K. 2005/3273 sayılı kararında, yurt dışında düzenlenen kâğıtların damga vergisine tabi olup olmayacağı ile kaç nüshasının vergiye tabi olacağı durumuna değinilmiştir. İlgili kararda, "Olayda, her iki sözleşmenin, taraflarca mutabık kalınan çerçevede yurt dışında hazırlanıp, sözleşmelerin yurt dışında mukim taraflarınca imzalandıktan sonra, davacı Şirkete iki nüsha halinde gönderildiği ve birer nüshası imzalandıktan, bir başka deyişle imzaları tamamlandıktan sonra da ilgili yabancı şirketlere geri gönderildiği hususları taraflar arasında ihtilafsızdır. Bu durumda, imza safhası Türkiye'de tamamlanan ve bu suretle herhangi bir hususu ispat ve belli etmek için ibraz edilebilecek nitelik kazanan sözleşmelerin Türkiye'de düzenlendiği; bir başka deyişle, vergiyi doğuran olayın Türkiye'de gerçekleştiği sonucuna varılmakla, söz konusu sözleşmelerin 488 sayılı Kanun'un yukarıda anılan 1'inci maddesinin 1'inci fıkrası uyarınca damga vergisine tabi tutulmasında yasaya aykırılık görülmediğinden, Mahkemece, bu sözleşmelerin yurt dışında düzenlenen kâğıtlardan olduğunun kabulü suretiyle yapılan değerlendirmeye dayalı kararda isabet bulunmamaktadır." şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Dolayısıyla, kâğıdın nerede düzenlendiğinin ve hükümlerinden nerede faydalanıldığının belirlenmesi vergiyi doğuran olayın varlığının tespitinde belirleyici unsur olacaktır. Türkiye'de düzenlenmiş olan kâğıtlarda vergiyi doğuran olayın varlığından bahsedebilmek için düzenlenen kâğıtların herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek nitelikte olması yeterliyken, yurt dışında düzenlenen kâğıtların vergilendirilmesinde ise kâğıdın Türkiye'de resmi dairelere ibraz edilmesi, Türkiye'de devir ve ciro edilmesi veya düzenlenen kâğıtların hükmünden Türkiye'de faydalanılmış olması şartı aranılmaktadır. Uygulamada "faydalanma" kavramı yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere, oldukça geniş bir şekilde yorumlanmaktadır.
VI. Sonuç
Yazımızda, damga vergisi uygulamasında sıklıkla tereddüte düşülen "yurt dışında düzenlenen kâğıtlar" kavramının incelenmesi ile kâğıtların tabi olacağı damga vergisi uygulamasının tespiti; vergi idaresi tarafından verilen muktezalar ve Danıştay kararlarıyla açıklanmaya çalışılmıştır.
Yargı kararları ve muktezalara bakıldığında hükmünden yararlanma kavramının çok geniş algılandığı, sözleşmenin herhangi bir şekilde işlerlik kazanması halinde hükmünden yararlanıldığı kabul edilmiştir.
Öte yandan, sözleşmelerin tamam edildiği yerde ve zamanda doğduğunu ve damga vergisi uygulamalarının bu paralelde gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Netice olarak, birçok tartışmayı beraberinde getiren yurt dışında düzenlenen kâğıtlarda damga vergisi uygulaması, iş sahipleri tarafından dikkate alınması gereken bir konudur. Ayrıca yer vermiş olduğumuz konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından açıklayıcı bir tebliğin yayımlanmasının uygulamada karşılaşılan tereddütlerin ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayacağı kanaatindeyiz.
Gazihan Karabıyık
Kaynakça:
- www.vergidegundem.com (Kaynak)
- ÇANKIR Bekir, (2012). Damga Vergisi Kanunu Uygulamalarında "Belli Para" Kavramı. Vergide Gündem.
- ŞEKER Muzaffer, (2013). 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'na Göre Ismarlanmayan Şeyin Gönderilmesi.
- GEZGİN Burhan, (2003), "Yurtdışında Düzenlenen Kâğıtların Damga Vergisi",Vergi Dünyası Dergisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder